O göbek yağ değil bağırsağındaki kalıntılar. Detoks yapman lazım.

spor şart maalesef. (:

öncelikle bu senin yapın olabilir. tüm kızlar 36 beden ve altıyız biz (kardeşler yani) anatomik olarak göbek bende yok ama ufaklıklarda var. kilo alınca da göbeğe almıyorum. benden zayıf kardeşimde var.
bi tek şunu soracam: PCOS filan var mı adet döngün düzenli mi? bi de abur cubur yiyor musun yoksa ,sağlıklı beslemiyorum diyebilir misin?

@divit sorry telif hakları yüzünden caps vermek istemedim :p @niye öğün atlamadan düzenli yemek yiyen biriyim ve bu öğünler hep ev yemeği.dışarıdaözellikle fast food,pizza vs çok nadir yerim.adet döngüm de düzenli.

Karbonhidratı kesin.

Ayva göbeği dediklerinden ise kalabilir, mahzuru yok. Estetik bağlamda söylüyorum tabii, sağlığa zararliysa ya da bir semptom ise bilemem.

bu durumda bol bol su ve ödem attırıcı içip ekmeği, şekeri kesersen yola gelirsin sen. illa deliler gibi spor yapmana gerek yok hareket etsen yeter, kilo verebilirsin gibi duruyor. (53 kiloyum senden 3-4 santimcik uzunum 3 gün yemezsem 3 kilo veriyorum)
bi dene olmazsa sporu bilenlere sor onu ben bilmiyorum :)

50'nin altına inmen lazım. Karbonhidratı sıfırlıyorsun. HIIT yapıyorsun.

Bazıları diyorki normal. Bana göre normal değil. Dünyanın şekli mi değişti? Geçtiğimiz senelerde dediğin gibi İzmir İstanbul'dan sonra orucunu açardı. Aksaray nere İstanbul nere? Imsak vakti iki şehrinde aynı. Hadi alt alta olsa neyse...

Zaten istanbul'dan sonra açıyoruz ramazanin başından beri. Karataş dua ediyor, sonra istanbul ezanı başlıyor, aradan bir dakika bile geçmeden bizim hoca okuyor. Tvde farklı gozukuyorsa bilmiyorum ama hoca istanbuldan sonra okuyor her türlü.

salça olacam ama ; hakketen bilen anlatsın ne saçma sapan imsak-iftar vakti oldu bu sene? izmirle sınırlı değil @kegums. heryer saçma geliyor.

iyi de imsak/iftar vaktini trt ayarlamıyor ki :)
kaldı ki cidden öyle bir şüphesi olan insan da diğer kaynaklardan faydalanır bu yargıya varmamak için.


hem, cidden değişik bir vakitlerde açıyoruz orucumuzu. ama çoğunluk imsak vakitlerinin böyle olmasından yana. coğrafik olarak belki izmir'le istanbul'un konumu değişmiyor hiçbir zaman ama eksen eğikliği ve dünya'nın bölgelerine düşen ışınların her zaman aynı olmamasından kaynaklanıyor olsa gerek.

fotosunu telefonundan gösterirse görgüsüzlük olur kanka

e arabasız olmuyor. her şeye lazım. giderken bir şeyler de götürüyorlar hem kalabalık geliyorlar uçak da pahalı eskiye göre. hem geziyorlar, hem de hava atıyorlar lüks arabalarıyla. rent a car da pahalı. en güzelini yapıyorlar.

en az 4-5 kişi geldiklerinden 4-5 kişinin uçak masrafını benzinle denkleştiriyorlardır. hem kendi ülkelerinde de istedikleri gibi gezmiş oluyorlar böylece.

türkiyeden yığınla yağ, peynir gibi ıvır zıvırları bagaja doldurmak için olabilir. ben öyle yapardım.

Valla geze geze geliyorlar, her ülkede bir gün kalıyorlar. Bir sürü eşya getiriyorlar. Bir sürü buradan götürüyorlar. Aile yanından deniz kenarına tatile gidiyorlar.

madem 4-5 kişi geliyor o zaman arabanın bagajına koyacaklarına kişi başı en az 20 kilo + kabin bagajı çarpı 5 kişi desek, dünyanın şeyini getirir götürler. daha mantıklı değil mi?

Geldiklerinde birkaç ay kalıyorlar. Arabasız olmak zor olur diye düşünülüyor. Haklılar da.

adam -atıyorum- kırşehirli veya emirdağlı veya kululu- buralardan hiç birine uçak yok olsa da 2-3 kere aktaracak mesela basel -istanbul- ankara yapıp otobüse binecek. sonra köye dolmuşa binecek...
zaten 3 hafta tatili var otogarlarda mı geçirsin? uçakla gelmek -süre olarak- aynısına geliyor. yeşilköyde oturmuyor ki bu insanlar.
3 şoför hiç durmadan en fazla 48 saatte köydeki evinin kapısa varıyorlar. bi de daha bunun hatunun memleketi kısmı var. pikniği, düğünü vs var. hava atmak bi kenarda dursun.
bavulun yoksa pegasusla 200 euro uçabilirsin pek çok noktaya ama herkes öyle pratik yerlerde oturmuyor. aileler kalabalık. yazı bekliyor insanlar düğün nişan yapmak için...her sene ya gıda ya ev alışverişi yapılıyor türkiyeden. sadece nevresim havlu bile dünya kadar yer tutuyor gelinliği filan saymıyorum hiç.
bunların hiçbirini yapmayan zaten atayıp uçakla geliyor :)

hoşnut olmadığın ortamda zaman hızlı geçmez.ordan ayrılmaya bak.

askere gitmeni tavsiye ederim.
time stands still in the iron hill

Ilk ayligimi aldigim gibi ayrilmaya calisacagim. Fakat o zamana kadar bir aya yakin bir sure daha var. Isimi sevmeye mi calisayim. Kendimi olumlu motive mi edeyim. Sabah erken kalkip aksam erken mi yatyaim. falan. Bir sure daha calismaliyim. Ya da yakinda cikacam diye dusunmeyim de hep orada olacakmisim gibi calismaya mi bakayim.

gün saymaya başla.az kaldı diye motive et kendini o halde.

İşle ilgili etik kaygılarınız olduğu sürece, ne yaparsanız yapın sevemeyeceksiniz. Yalan söylenmiş insanların sorunlarının dürüstçe çözümüne dönük bir iş yapsaydınız, şu an bu hissettiğinizi hissetmezdiniz. Yalan söylemenizi ve kandırılmış insanları oylamanızı gerektirmeyen bir iş bulmanızı öneririm. İnsan hayatta birçok şeyi görmezden gelerek yaşayabilir ama kimse vicdanına sağır kalamaz.

işyerinden birine platonik bi aşk beslemeye çalış, besleyemezsen sokağa atabilirsin, ayıp değil günah değil.

başka iş ara, işyerindeyken girip arayamıyorsan da kendini bununla motive etmeye çalış. çağrı merkezinde çalışan çok kişiden duyuyoruz yaşam enerjimi emiyor diye senin bir de etik meselen var bu durumun normal. işi hiçbi türlü sevmeyeceksin gibi duruyor, sevmeye değil kabullenmeye bak.

normal, başlasın. ben 89 ekim doğumluyum, 95 eylül'de başlamıştım. yani kızınızdan iki ay büyük olarak, 6 yaşına girmemişken.
yani kızınızın şu anda başlaması zaten eski kanuna göre dahi normal.

akademik ve sosyal acidan avantajlari ve dezavantajlari var erken veya gec baslamanin.
gec baslarsa akademik anlamda daha basarili olur, soyut kavramlari sinifindakilere gore daha kolay kavrayabilir ve evet sinif anlayana kadar sikilabilir, siniftakilerin bu kadar basit seyleri(!) anlayamamasina sasirir..
kiz ogrenciler erkeklere gore cok daha erken olgunlastiklarindan ortaokuldayken sinifindaki erkekler ona cocuk gibi gelebilir. hemcinsleri arasindaki arkadasliklarda bu durumu yasamaz ama..

ilkokulda etkileri nasil olur bilmiyorum ama ortaokul matematik derslerinde tecrube ettiklerim bu yonde..

ben de 86 aralik dogumluyum, yuvaya, anaokuluna, hepsine erken basladim.. 92 eylulde de ilkokula basladim ve hicbir sikinti cekmedim, aksine avantaj oldu. aynen dediginiz gibi anaokulunda alismis olup o gazla devam etmek yerine bir sene ayni seyleri tekrar yapinca sikilmaya baslayabilir. benim icin de ayni konu bayagi gundeme gelmis, en sonunda bir sene daha bekleyip daha kolay anlamanin okul hayatindan da sikilmaya yol acacagini belirtmisler ve iyi de olmus.

kişiden kişiye çok değişiyor bu durum. çocukların belli bir yaştan önce okula başlamama sebebi ince-motor becerilerinin gelişememesi ile alakalı

ama sizin çocuğunuz kreş+anaokulu sayesinde kalem tutma, çizgi çizme, harfleri yazabilme konusunda ince-motor yani kas gelişimini geliştirmiştir diye düşünüyorum.

bence başlatın çocuğunuzu ama sürekli gözlemleyin. zaten yeni sistemde sınıf arkadaşları da onun kadarlık olacaklar. tavsiyem onun kaslarını ve zeka gelişimini destekleyecek oyunlar oynayın.

bir diğer nokta ise şu: kız çocukları ergenliğe erken girerlerse utanıyorlar ve kendilerini soyutlamaya çalışıyorlar. eğer çocuğunuz geç başlarsa ilkokulda sorun olmaz ama ortaokulda yaşıtlarından önce ergenliğe girer ve fiziksel gelişimini büyük ölçüde tamamlarsa utangaçlık ve kaçma yaşayabilir.

1 yıl kreş, 2 yıl okul öncesi. çocuğu bir yıl daha ana okuluna göndermek yerine şartlar yerindeyse okula başlatın artık. okul öncesi öğretmeniyle konuşun, zaten o sizinle konuşmuş olmalı bu konuyu. çocuğunuzun motor gelişimi elveriyorsa, algısında sıkıntı yoksa, sosyal uyumu yerindeyse bekletmenin anlamı yok.
ha yok öğrtmeni hala yeterli değil derse çocuğunuzla ilgilenin mecbur bekletip sonraki yıl gönderin.

ama çocuğunuz bu aydaki yaşıtlarıyla aynı veya üstüyse göndermenizi öneririm. 3 ay için bir yıl geciktirmeyin.

ben de kasım doğumluyum, kıyameti koparttıklarına bakmayın çok az 66 ay civarı çocuk cidden uyum sağlayamayacak şekilde oluyor tek göz odada bi sürü çocukla okuyan ben uyum sağladıysam herkes sağlar :D. benim sülalemin topu 66 ay gitti hiçbirimiz akademik olarak başarısız değiliz çoğumuz okul birincisiydik.
onun dışında bu çocuk zaten 2 sene anaokuluna gitmiş yeter artık, asıl bi sene daha giderse sıkılır.
eski patronumun kızı var öyle ilgili -çocuk yapınca işi bırakmış- anne kızı, fiziksel olarak da gelişmiş bir çocuk. kız akşama kadar çatlıyordu okulda (2 sene de gitmedi anaokuluna ama abisi de olduğu için baya bişeyler bilerek başladı okula)
matematikte işlem filan yapmaya başlayınca okulu sevmeye başladı, öğretmenin haftasonu için verdiği ödevi teneffüste yapıp bitirdi filan öyle oyle sene sonu gelsin diye bekledi.
ha bu kızın okulunda evinden ilk kez çıkan, ilk ke yabancı ortam gören, tuvaletini altına yapan minnacık çocuklar da vardı başından savmak için göndermiş velisi, kızınızın böyle bi çocuk olmadığını düşünüyorum.

Çok teşekkürler tüm fikir ve deneyimler için. Çok kasmadan göndermek uygun gibi görünüyor, bununla birlikte şöyle de bir metaanaliz varmış.

www.hurriyetaile.com

bizim ailede 5 yaşında başlıyor genelde çocuklar (babam bile) tam tersi daha avantajlı olduklarını düşünüyorum ayrıca çocuğunuzun zeka problemi yoksa hiç bir sorun yaşamaz ben de 67 aylıkken (şimdi hesapladım swh) başladım ancak dersler çok basit geliyordu kaldı ki sizin kızınız o kadar anasınıfına filan gitmiş hiç zorluk yaşayacağını düşünmüyorum

benim bildiğim; primleri ödeyenlere kötü örnek oluyor demiş maliye o madde çıkarılmış. bikaç şey daha çıkmış sanırım.

Dün buralarda birisi şu linki paylaşmıştı ben oradan okudum. www2.tbmm.gov.tr

www.turksat.com.tr

sanırım yeni uydu devre girdiğinden

Konserve gıdalar var. Patlıcan kızartma, barbunya falan.

iftarda hazırladığını sahurda da yersin veya sahurda bitirecek şekilde hazırlasın daha fazla pişmiş hiç bir şeyi muhafaza etmeye çalışma her ne olsa şu sıcakta bozulur. taze fasulye al pişir ye mesela böyle yapamaz mısın? -yemek pişirme becerini söylersen ona göre fikir verelim-
zeytin, hurma filan al onlara bişey olmaz
peynir(suyunun içinde veya tek tek paketli olan), yumurta gibi şeyleri en minimum pakette alıp güneş görmeyen yerde 2 gün tutabilirsin bişey olmuyor.
sahurda da yumurta haşla (tok tutar) tost filan yap en bozulmayacak :)

bim'de dolapta durmayan her şey işinizi görür işte.

Bir kova al içine su koy peynir bile saklarsın. Suyu günde iki kere değistirirseniz

beyaz leblebi bulundurun, hem tok tutar sahurda yerseniz hem de bozulmaz.
bir de yumurta için geçenlerde duyuruda konuşulmuştu. aslında buzdolabına koymaya gerek yokmuş. dışarda bişey olmazmış birkaç gün.

sucuk yumurta patates. sucuklu patatesli yumurta yaparsın. ama sucuk susatır tabi. kaşar da dayanıyor aslında bir süre.

pastörize süt ve mısır gevreği de bir seçim ama sahurdan iftara tutmaz o insanı.

mısır gevreği değil ama yulaf ezmesi yiyebilirsiniz. tok tutuyor baya. sütün de en ufak boyundan alırsınız, açınca bitirirsiniz.

o ülkelerde de lise filan basıp çoluk çocuk öldüren manyaklar var..her yerde var psikopat.
sonra bu adamlar müslüman oluyor zaten. dini böyle bişey olarak tanıyorlar, öldürüyorsun cennete gidiyorsun, huriler, şehitlik makamı vs vs.
diyeceksin o kadar huzur dolu mis gibi ülkelerden nasıl olur. manevi boşluk herhalde.

Teröristlik din veya ırk ile değil, sosyopatlık ve beyin yıkamayla alakalı bir şey o yüzden.

kandırmaktan ziyade o insanların önem verdiği şeylerin yıkılması ve bu yıkıntıyı kendilerinin artık önlemesi gerektiği inancına varması...
yani israil'in filistin'e yaptığına çok içerleyen birisi gidip israil mahallesine intihar bombacılığı yapabilir...

1. Karsimdaki insanlari analiz edip duruma gore o an karar veririm. Yapmisligim var. (Barlar sokagi diye bir yer yok bu arada)
2. Cok yuksek ihtimalle boyle bir sey olmaz.
3. Kisiye bagli.
4. Genelde boyle tanismalar goze kestirip gelince olmuyor. Kesinlikle denk gelmesi lazim. Baska turlu her sey zorlama oluyor.

Baya Çapkınlık 101 dersi istemiş.

1. Tiplerine bakar, o kısacık konuşmada da olsa davranışlarına, konuşmalarına dikkat ederim.İçeri girip milleti rahatsız etmeyecek olduklarına inanırsam yardımcı olurum seve seve ki yapmışlığım vardır. Ama içki ısmarlama teklifini kabul etmem. Teşekkür kafi.

2. Diyelim ki oldu, o anki ruh halime göre değişir ne yapacağım. Büyük ihtimal muhabbet eder ama kendi içkimle devam ederim. İçki teklifini kabul etmem.

3. Ruh halime bağlı ama sanmıyorum kabul edeceğimi. Teşekkür eder, kendi içkime devam ederim.

4. Denk gelmesi ve zorlama olmaması lazım+1. Ortama göre değişir bu sorunun cevabı. Burada bunu yap deriz ama karşıdaki insanın karakterinden bi'haber olarak taktik verilmez.

taksim/bar /barlar sokağı takılmıyorum ama olsa -ki öğrenciyken/yurtdışındayken- oluyordu öyle işlerim
1. durumu yapmışlığım var
2 &3 türkiyede yapmam sanırsam. barmaidlik yapıp içki ısmarlandığı oldu mesela işyeri kuralı ısmarlananı da içmiyorduk acaiptik.
4 valla bu ülkede biraz zor. içki ısmarlamasını bırak gülümsesen dert. güven sorunumuz var. kurunun yanında yaş olarak yanıyor pek çok adam. ancak adam hakketen hoşuna gider, içkiyi de ısmarlarsın o hiç belli olmaz

av sahanı iyi seçmen gerekiyor , ucuz kızların takıldığı mekanlar çevresinde içki birinci ikinci sorunun ve hatta üçüncü sorunun cevabı müspet olur..
nispeten kendini pahalıya satan hatunları sıradan bir içkiyle etkileyemezsin , ya çok marjinal - avangart gözükmen lazım ya çok yakışıklı olman lazım yada ünlü olman lazım..
barda bulduğunu barda kaybedersin bunu da unutma ;)
ucuz kızların takıldığı mekanlara örnek - > machine , wake up call
prezervatif kullan hastalık kapma

1) tecrübe etmediğim bir konu hakkında net bir cevap veremem açıkçası. ama tahmin ediyorum ki eğer saygılı kibar kendini net bir şekilde ifade ederek yaklaşırsa eğer gireceğim/iz yer belli ise yardım etmeyi kabul ederim yüksek ihtimal. ama karşılık beklemem, içki ısmarlama kısmının kibar bir dille gereği olmadığını söylerim. (taş taşıdım da elim mi yoruldu sanki)
yok eğer mekan belli değilse mekan veya ne yapacağım belli olana kadar ne onların vaktini çalmak isterim ne de gereksiz fikir fazlalığı isterim.(belli bir sayı üstünde mekan belli değilse kararı verip girelim demek işkence haline dönüşebiliyor.
yok ama kafaları hafif güzel, gözleri fıldır fıldır belli ki amaçları mekana girmekten kendi hallerinde eğlenmekten çok kendilerine eğlence aramaksa bir şekilde yardımcı olamıyacağımı belirtirim.
(hoş ben hiç nedir ne değildir tartmasını yapmama fırsat kalmadan yanımdakiler başlarından savabilirler de)

2)başıma geldi, hatta hiç bir bakışma vs olmadan. yolda yürürken çarptı geçti özür diledi. birkaç dakika sonra ben kalabaık içinde yolumu almışken arkamdan seslenip muhabbet açtı. bir 5-10 dakika yürürken konuştuk, konuşma sonrasında bişeyler içmeyi teklif etti. acelem vardı (sorduğu her soruya olduğu gibi gecistimeden gerceği soylemistim) ve redettim. o an rahat bir zaman olsaydı gayet oturup bişeyler içebilirdim. (hah tipten dolayı mı diyeceksin yok adamın suratında faça izi vardı normal bir tipti, ama gayet temiz kendinden emin konuşuyordu) telefon numaramı istedi, dedim bak ben yurt dışında yaşıyorum zaten kısıtlı vaktim var burda kusura bakma ama o vakti şu anda tanımadığım bir kişiden çok uzun zamandır görmediğim insanlara ayırmak isterim. anlayışla karşıladı yollarımızı ayırdık.

3-4 başka bir mekan ve zamanda bankamatikten para çekme sırasında bir şekilde muhabbet başlatmış insan ile daha sonra kahve içmişliğim (vaktim genişti, ne kaybedebilirdim ki) görüşmüşlüğüm var. hoş garip kafalarda biri çıktı ama benim sonuçta bir yerimden bişey eksilmedi.

demem o ki sakin kendinizden emin şaklabanlık (aman yanlış anlaşılmasın burda kastedilen gereksiz sempatiklik hemen iltifat vs) yapmadan temiz temiz konuşun, hayır deniliyorsa ısrar etmeyin. sizi tanıma fırsatını kaçırmış olması belki de onun kaybıdır :)

p.s. ara ara böbreklerim tehlikede diye düşünmüyor değilim.

buradaki soruların bütün cevapları tip.

yakışıklıysa olur olmazsa olmaz. net.

erkeğim.
bir erkek barda bira ısmarladı, kabul ettim, sonra daha fazlasını isteyince kibarca reddettim.
barda gelip sadece öpmek isteyen bir kadının teklifini kabul ettim, öptü ve gitti.
yolda gelip tanışmak isteyen bir kadının teklifini kabul ettim, uzun süreli bir ilişkimiz oldu.
kıssadan hisse, hedef kim olursa olsun, kadınlar tekliflerine yanıt almakta daha başarılı:)

1- benim girmeyi düşündüğüm bir mekana giriyorlarsa yardım ederim, karşılığında da bira falan istemem. yaptım hatta bunu daha önce, elime mi yapışır. ama tip önemli. yani öyle güven vermeyen bir tipse yok kardeş der çekilirim.

2- içinde bulunduğum ruh haline bağlı ama sanırım yine yok kardeş sağol der gönderirim.

3- mekandaysak işler değişir. sohbet muhabbet ederim, artık olaylar nasıl gelişirse. mesela budapeştede peheeeyyy ne insanlarla tanıştım öyle, çok da iyi oldu bence :)

4- bana yazma amacıyla yaklaştığını sezersem otomatik olarak bir antipati oluşuyor, o zaman karşımdakinden etkileneceğim varsa da etkilenmem. ama gayet normal havadan sudan muhabbetler, arkadaşça bir ortam varsa buyursun gelsin. sonrası zaten kendisi gelişir. ama dediğim gibi, arandığını belli ederse istediği kadar yakışıklı olsun, kafa dengi olsun, başlamadan bitiyor verebileceği etki.

edit: 1. maddeyi ankarada yaptım ama diğer hepsini yurtdışında yaşadığım zamanlardaki tecrübelerimi gözümde canlandırarak yazdım. burda muhtemelen "he" diyebileceğim kimse olamayacak.

Saglam sirketlerden hisse senedi almak makul ama sadece hisse senedi almayin. sepet yapmayi ihmal etmeyin.

hö. sepet yapmak derken ? hiç anlamıyorum açıkçası.

Bireysel emeklilik fonu aç bir tane. Şu %25 devlet payı olanlardan. Kafadan %25 artış işte daha nolsun.

cok uzun vadeli diyorsan kesinlikle toprak

65 yaşına kadar sen bekleyeceksen benim yerime olur haldamir :)

toprak nasıl olsun hocam elimdeki fazla ufak miktarları kullanıcam diyorum elime büyük para geçmez ki benim öğrenciyim diyorum.

Sepet=biraz senet, biraz fon, biraz vadeli hesap

Evet, bireysel emeklilik de olabilir.

bireysel emeklilik asla düşünmüyorum 65 yaşımdan sonra napayım ben o gelecek parayı.

peki neden sepet yapmalıyım ?

sepet yapmak farklı yatırım araçlarına yönelip riski azaltmak demektir, sadece hisse alman durumunda borsa aşağı indiğinde paracıklarım ühü moduna girmeni önleyici bir yaklaşımdır. yani bi yatırım portföyün olur bunun 50% si hisse senedi olur 25%i tahvil olur 25%i de altın olur. ya da bir miktarını likitte (nakit para + vadeli mevduat) tutarsın. örneğin tarihsel veriye baktığımızda borsa düştükçe tahvillerin daha fazla kazandırdığı görülmüştür, arada ters bir ilişki vardır. bu sadece bir örnek.

sepet: farklı kaynakarlarda deperlendirmek biraz döviz biraz altın biraz fon gibi
çünkü birine bağlarsan sert bi düşüş olursa kötü olur ama sepetin hepsi birden -ekonomik büyük bişi olmadıkça- göçmez. borsa düşse döviz çıkar gibi.

Bireysel emeklilik demek behemehal 65 yaş demek değildir. Arastiriniz.

inscrutable, peki her zaman risk var mıdır atıyorum öyle kulaktan dolma bildiğim bir şey altın denen şeyin asla değer kaybetmediği bunca zamandır o zaman bu altını çok sağlam bir yatırım kapısı yapmaz mı yoksa böyle bir tarihsel veriye rağmen altında bile behemehal risk var mıdır ? behemehal gibi anladığım günlük dilden konuşursan sevinirim ayrıca paracıklarım ühü falan anlamıyorum ben :)

ha bir de bireysel emeklilik konusunda ne düşünüyorsun pek bir bilgim yok ama bu kadar kolay ve basit bir sistemse kesin çalışan halkın zararınadır gibi geliyor bana. çünkü hiçbir şey kolay ve faydalı olmaz halk için. sen ne düşünüyorsun ?

Bireysel emeklilikte 4-5 senede hicbir sey yapamazsiniz. Koyulan kurallar var faizi alabilmeniz vs icin. Yoksa hangi akli basinda yer 4-5 yil icin % 25 faiz verir?

arsa hatta tarla.

ah ulan ah öğrenci olmak vardı gene. günaydın panpa taptaze uyanış sonrası kendine gelememiş beynimle yazayım spor olsun:

öncelikle paracıklarım ühü meselesi, o benim üslupsal başarısızlığım. demek istediğim şudur, sen yatırımını sadece hisse senedine yaparsan bununla orantılı olarak büyük bir risk almış olursun çünkü başbakanın da dediği gibi, borsa (endeksi) iner çıkar, yani volatilitesi yüksektir. duyurunda dediğin gibi 30 en büyük şirketten almış olsan (buna endeks fonu deniyor [index fund], gayet tercih edilen bir yatırım seçeneğidir) sen bu iniş çıkışlardan birebir etkilenirsin mesela, yükselince para kazanmış, düşünce para kaybetmiş olursun. ancak sadece hisse değil de tahvil, altın, döviz de alırsan o zaman ne olur, iniş çıkışlardan gene etkilenirsin, ama daha az etkilenirsin, riski diğer enstrümanlara dağıtmışsındır çünkü. tabii bunun sonucu olarak potansiyel kazancın da biraz daha düşük olur çünkü tahvil, altın, döviz vs hisse kadar kazandırmaz.

gelelim kazanç mevzusuna. öncelikle kazanç olayını reel olarak düşünmen daha makul olur. reel nedir, enflasyonu da hesaba katan demektir. enflasyonun ne olduğunu açıklamayayım şimdi aq da paran her yıl enflasyon oranınca değersizleşir gibi düşün. dolayısıyla ortalama yıllık getirin enflasyon oranının üstüne değilse parana değer katmış olmazsın, anca paranı enflasyondan korumuş olursun. bunun altınla alakası şu: evet altın risksiz bir araç, evet "kazandırıyor", "güvenli liman", ama reel getirisi de düşük. neyin güveni amk bu o zaman diyeceksen, altın şahane bir enflasyondan koruma aracıdır, çünkü harcanmaz, tüketilmez, birincil işlevinin "parayı korumak" olduğuna dair bir konsensus vardır. dolayısıyla altın dediğin şeyin uzun vadedeki değeri büyük ölçüde aynı, "güvenli" kalmıştır. gene tarihsel olarak baktığımızda tahviller ve hisse senetleri her zaman altından fazla kazandırmıştır, reel bir yükseklikten bahsediyorum, örneğin hisselerin ortalama yıllık reel getirisi 6.5% falandı galiba. yani evet iner çıkar ama bakıyosun ki uzun vadede her türlü değerleniyor paran. zaten bu yüzden hisseler uzun vadeli bir seçenektir.

bireysel emeklilik konusunda çok da olumsuz bir şey düşünmüyorum bence makul bir sistem. burada bahsedilen her yatırım aracından bir oran seçiyorsun, sepet yapıyosun yani (ya da adamlar senin için yapıyo) ve atıyon paranı adamlar senin için alıyor. koyduğun anaparanın üstüne de devlet 25% ekliyor, makul lan işte. benim var hesabım mesela. senin düşüncene gelince, proleterler birleşin nickine sahip öğrenci bir arkadaşımızdan başka bir görüş beklemezdim, sıkıntı yok. ama gerçekten oturup bir değerlendir. o kadar büyütülecek dramatik bir şey yok ortada, olay insanları biraz olsun tasarrufa teşvik etmek.

bu arada ben borsacı, yatırımcı, bankacı vs değilim tamamen amatör olarak ilgileniyorum onu da söyliyim. yatırım tavsiyesi de vermiyom yani (zaten yassah). merak ede ede bi senelik bi finans yüksek lisansı yapacam eylülde, o kıvama geldim. ondan sonra fikirlerim biraz daha rafine olur herhalde.

öyle şeyleri ulus'ta satıyorlar diye biliyorum ama taurus'a uzak oldu bu :)

araç içi şarj aleti taurus kipa'da vardır da diğerini bilemeyeceğim, belki o da vardır. böyle şeyler genelde maltepe pazarı'nda olur, taurus'un karşısından sıhhiye dolmuşuna binip maltepe pazarı önünde inersiniz.

konya sokak ftw

bazı belediyeler de topluyor ilaçları da onlar da bir köşeye atıp bekletebilirler tabi..

istanbul bakırköy'de kızılay toplayıp değerlendiriyordu. babam çok kez oraya verdi.

benim raporlu ve kullanmadığım ilacı biz tekrar eczaneye vermiştik. eczanemiz merkezi yerde mahalle eczanesi bize de çok yardımcı oluyorlar sağ olsunlar. onlar biliyor lazım olan birilerini.
bi de unutmayın raporlu ilaçlarda bi sorun var: mesela raporu yenilemeyi unutuyorsunuz veya ilacınıza bişey oluyor alamıyorsunuz sistem tekrar vermiyor :( benimi ilacımın 4 yıl önce kutusu 70 liraydı kutu kutu içiyorum :D eczane yardımcı olmasa göçtüydüm.

aile hekimine ya da bir devlet hastanesinde polikliniğe verin

(örneğin insulini endokrinolojiye)

ilaçların kutusu kesilmiş olduğundan rafa koyup yeniden satma şansları yok.

birkaç eczaneye, hatta reçeteleri yapan eczaneye sordum, almadılar.

yine en iyisi aile hekimliği. haplara nasıl olsa bir şiy olmaz. insülinleri sıcakta bırakıp ziyan etmelerinden korkuyorum. olmazsa onlara başka yer arayayım.

suriye olayı dümen, konyanın tüm çingeneleri suriyeliyim ayağına istanbula akıyor.

olaya çok yüzeysel bakıyorum ve dilencilik ile aylık 800 tl'den çok daha fazlasını kazandıkları için olabilir diyorum.

deckard'a katılmakla birlikte bu hükümet bakabileceğinden çok suriyeliyi içeri aldı ve kamplar yetersiz olduğundan bunlar ülkelerine geri dönmemek üzere her yere yayıldılar diye düşünüyorum

Kamplarda beslenme ve tuvaletle ilgili sorunlar varmış. Mütemadiyen zehirlenmeler yaşanıyormuş, salgın hastalık varmış falan filan. (gönüllü doktordan dinlediydim)

2 saatte 150 tl bozukluğu tümlettiklerini gördükten sonra pek aramıyorum nedenleri niçinleri. (mekan ankara-emek-bahçelievler)

ya ben hiç para veren görmedim onlara, ciddi misiniz?
olm benim tipim de müsait düşünsem mi ne

Arkadaşlar ben bu soruyu bu insanları ötekileştirmek, ırkçı düşüncelerle cevap verdirtmek için açmadım. Lütfen sözlüerimize dikkat edelim.

Kim olursa olsun bir insanı ötekileştirmek, ırkçılık yapmak iyi bir şey değil.

Suriyeliyiz, kahrolsun esed, din ,iman vs. diyorlar hacı amca görünümündeki esnaftan bedava geçiniyor, para alıyorlar. bu dindar kesimin gözünde öyle bir algı yaratıldı ki Suriyeliler için feci para kazanıyorlar.

Tabii bu geçici bir kazanç kapısı bana göre 1-2 sene en fazla 5-10 yıl sonra kimse takmayacak ASuriyelileri maalesef ve çok daha kötü şartlarda yaşayacaklar. Çünkü niyetleri iyi olmasa da bizdeki mafya kültürü pek yok onlarda. Yakında sokak mafyası kovacak semtlerinden bunları şimdilik suriyeli ayağına bizim dilenciler de parayı götürüyor ama hep böyle devam etmeyecektir. O zaman beş parasız ne yapacaklar ben onu düşünüyorum.

Tahminen iyice suça bulaşacaklar, bir kısmı kendi düzenin oturtacak ama çoğu dışlanıp kendi mahallelerine kapanacak. Sanmıyorum Suriye'de iç savaş sona erse de geri döneceğini hepsinin tahminen Avrupa'ya gitmeye çalışacaklar.

Ucuz iş gücü olarak görülüyorlar şu an o yüzden elleyen yok. Tayip bile Suriyelilerden sonra en az üç çocuk söylemini azalttı. İşgücü geliyor Suriyeden mis gibi. Olan gariban halka olacak. İş gücü azalacağı için tahminen iyice milliyetçileşecekler Avrupa'da, Amerika'da olduğu gibi ama bir de Kürt, Türk diye ayırıyouz zaten birbirimizi uzun süredir o yüzden neler olacağını kestirmek zor.

Bana göre Suriyelilerin ülkemize entegrasyonu yapılabilirse çok sorun değil ama göründüğü gibi entegrasyon falan yok ortada.

Geçtiğimiz hafta tanıştım bir kadınla yanında da çocuğu. İki çocuğu daha varmış. Eşi Esat tarafından öldürülmüş. Hatay' daki kamptan çıkmak zorunda kalmış. Çünkü bir çocuğu kanser ve İstanbul' a sevk edilmiş. Hastaneye yatışı için olan belgeleri göstermek istedi. Gerek olmadığını söylesem de gösterdi. Çocuğum hasta olmasa çıkmazdım ordan dedi. Kampları sorduğumda tek tuvalet var kadın-erkek karışık kullanılıyor, banyo belki on günde bir sıra gelirse yapıyorduk dedi. Kamp pisti ama yemekler güzeldi hamd olsun cevabını verdi. Güvendeydik en azından dedi. Şimdi çocuğunun hastane yatış tarihine kadar Unkapanı' da bir depoda 400 lira kira vererek kalıyormuş.

Ben inandım. O çocuğun gözündeki minneti gördüm. Kadının içli içli ağlamasını gördüm. Ve gerçekten o insanlar için, Suriyeli veya değil, evsiz barksız sahipsizse kim olsa üzülürüm.

Şunu da ekleyeyim marifet ülkeye tıkmakta değil bu insanları, insani şartlarda yaşama imkanı da vermek. Bu böyle olmadığına göre potansiyel suçlular ne yazık ki akın akın sokaktalar.

ben bir ara sözlükte bu sorunun cevabının sokaklarda kalanların kamplara gidemeyiz gidersek orda kan çıkar demeleri olduğunu okumuştum. (mezhepsel, ırksal durumlar yüzünden) sonuçta bu insanların iç savaş olan bir ülkeden gelenler olduğunu düşününce mantıklı olduğunu düşünmüştüm durumun ama doğru mu bilmiyorum.

ötekileştirmek gibi olmasın ama yolunuz şirinevler'e düşerse beklerim. Şirinevler'de meydanın az ilerisinde bankamatikler vardır. 2 yıldır burada yaşıyorum hep oralardan çekerdim para ihtiyacım olduğunda. Şimdi ise çok daha uzaktaki alışveriş merkezinin içinden çekiyorum. gidiş 15dk dönüş 15 dk yürüyorum. sebep mi? bir suriyeli koluma yapışmadan paramı çekmek istiyorum. Adamlar bir gün parayı benden önce makinadan kapıp kaçacaklar diye korkuyorum. Ötekileştirmek gi,bi olmasın ama bunu finlandiyalı, norveçli, japon, alman, amerikalı, hollandalı, ıraklı, afgan, kenyalı kim yaparsa yapsın düşüncem aynı olurdu.

Bir de aynen şirinevler'de meşhur şipşirinevlerin arasında şipşirin bir üst geçit vardır. Haberlere çıkar 5-6 ayda bir yaya trafiği kilitleniyor diye. O üst geçitte (yeni gelen çingene dilencilerle birlikte) inanılmaz bir suriyeli dilenci nüfusu var. şimdi çingeneler de suriyeli taklidi yapmaya başladılar.
Suriyeliler şimdi seyyar satıcıları da tehdit etmeye çalışıyorlar ama şirinevler'de kime çattığını bilemediklerinden bir iki kere temiz dayak yediler şimdi duruldular. uzun süredir duymuyorum suriyeli kavgası.

Bu adamlar çocuklarına ilahi benzeri bir şeyler okutturuyorlar. çocuklar yalınayak falan. içinde allah mallah geçen melodiyi duyan teyzeler amcalar atıyorlar paracıkları önüne. günde 200 tl kazandıklarını söylemiş arkadaş. o bile bana az geldi. çünkü maddi yardımın dışında manevi yardım da oluyor.

Geçen eşim giymediği montunu verecekti (4 ay oldu gerçi geçen dediğim. şubat sonu). Çocuk almadı montu. bana para ver dedi. zaten başka türkçe cümle pek kuramıyorlar.

Bu adamların kamplarda böyle yaşam koşulları bulması imkansız. acıyıp yiyecek alıp verenler, din sömürüsüyle paraları dökülenler, kıyafetlerini verenler, akbil basıp metrobüse bindirenler. şerefsizim 10 yaşında çocuk benimle eşimin toplamından fazla kazanıyor bir ayda.

aachen tercih ederdim. çünkü çok çok iyi ve iş bulabilmen daha olası olurdu herhalde

almanya

lisans icin bahsediyor isek kesinlikle odtü.

en basta gercekten gitmek istiyor isen yurt disina lisansi türkiyede oku, master a git, hem daha hizli olur, hem daha güzel insanlarla arkadasligin olur hem odtü amerikan sisteminden oldugundan daha iyi egitim alirsin.

ek olarak maalesef diplom sisteminden bachelor+master sistemine yeni gecen alman üniversiteleri sisteme ayak uyduramadi, ondan dolayidir ki master daha kolay ve daha efektif ilerliyor.

mesela odtüde daha kafali, bir sey yapmak isteyen insanlarla beraber okuyacaksin, almanyada ise üniversiteye girmek türkiyedeki gibi olmadigindan daha az istekli insnalar olucak ek olarak almanca bilmiyor isen bosuna 1 sene kaybedip dersleri anlayamayacaksin bi süre.

serabetan'ın dediklerine birebir katılıyorum desem yeri. ne genç dimağlar gördüm almanya'ya lisans için "bunu var ya asıl yerinde öğreneceksin :)" deyip tu münchen'lere, rwth'lara, karlsruhe'lere gidip bir şekilde göt olup ya okul ya da bölüm değiştirdiler ya da ülkeye döndüler.
almanya'da lisans çok ciddi azim ve iş etiği gerektirir. "çok ciddi" ifadesi aklında ne canlandırıyosa karesini al öyle düşün. serabetan'ın dedikleri ve bunlar sende "challenge accepted" havası yaratıyorsa bünyen müsait olabilir o halde.

almanca seviyesine ve ne kadar agir calismak istediginize bagli. serabetan hocam 1 sene demis ama 1 senede hallederseniz gayet iyi bence. sadece almanca sinavini verip universiteye baslamak degil olay orada basliyor asil, 4 senede bitiren cok az aachen gibi yerlerde. almanca anadiliniz olmadigi icin iyice zor olacak, tabi bilgisayar icin ne kadar almanca lazim olur onu bilmem. bir de numerus clausus olayini arastirdiniz mi lise ortalamaniz iyi mi giremeyebilirsiniz o okullara? girerseniz sistemi biliyorsunuz bir ton insan giriyor her sene siniflar iyice kuculuyor herkes biraktigi/atildigi icin. Aachen diye plan yapip sonra sinavi veremeyip baska okula gecen orada da yapamayip hochschule okuyan bir suru insan var.

Amac kesinlikle avrupa'da kalmaksa almanya'ya gidilebilir ama gorundugunden cok daha zor almanca okul okumak. odtu'deki amerikan sistemi bence de daha iyi.

tayyipçi değilsen almanya'ya git kesinlikle.

almanya'da okulun uzamasi ihtimali cok yüksek, ayrica sosyal cevre acisindan sikintili. aachen güzel üniversite fakat sehirde sikilirsin.

lisans odtü, master almanya diyorum ben de.

not:

odtülü olunca bir zümreye dahil oluyorsun. yani hangi yilda hangi bölümden mezun olursa olsun odtülü odtülüyü korur, sever, yakin bulur.

ben hic bir aachen linin aachenliyi tuttugunu görmedim :)) ach benim schön aachenli arkadasim filan olmaz, alman sevmez öyle seyi :) hatta yarin bgun mezun olunca aachenli birine rastlayinca "aaa bende ordan mezunummmm" dersen alman tip tip bakar ne diyo la bu diye.

alman sisteminde ayricaliklilik yoktur, aachen a gitmeyen istemediginden gitmez yoksa isterse gider, türkiyede calisir hakkini kendin kazanirsin bu da degerli kilar bazi kavramlari.

makina mühendisliği deseydin kesinlikle ama kesinlikle almanya derdim. Bilgisayarda da çok farklı olacağını sanmıyorum almanyaya gidin.
Avantajları

Almancanız olur. İngilizce bildiğinizi ve varsayarsak iki yabancı dil. Hmm süper.

Alman mühendislik eğitimi baya baya sağlam. Tabi gideceğiniz üniversite hakkında bir bilgim yok ama gidip mühendislik okuyanlardan öğrendiğim kadarıyla Türkiye'de çok ütopik o seviyede bir eğitim almak.

Türkiye'de işe girecek olursanız bizim ik cılar yurt dışında okumuş adamlara bayılıyor. İşe girişiniz de kolaylaşır.

Yurt dışında çalışacak olursanız Alman üniversitesinden mezun olarak EU bölgesinde iş imkanlarına kavuşabilirsiniz.


Dezavantajı

belki masraflı olur. başka dezavantaj bulamadım.

aklima bi sey daha geldi. yurt disinda calisma niyetin varsa is arama faslinda kimse de demez bu cocuk lisans+master almanya'da mi okumus yoksa master icin mi gelmis diye.

hatta iki farkli ülkede okumus olman avantaj bile olabilir.

master'a almanya'ya gelip de keske lisansi da burda yapsaymisim diyen görmedim hic. ama liseden sonra gelip keske direkt master'a gelseydim diyenler dolu.

ODTÜ daha fazla kapı açar

aachen'da okuyacam dersen 1 sene almancayı üstüne 2-3-4 sene okul uzatmayı göze al. çok ciddi uzatıyor insanlar -bırakmayanlar tabi- bırakıp gelip burda okulu ordakilerden erken birtireni biliyorum.
ODTÜ'de oku almancaya kas, staja filan git gel ayağını alıştır. masterda gidersin.

ben ileride ne yapmak istediğinle alakalı diyorum. Türkiye'de bir şirkette çalışacaksan kesinlikle odtü, sağolsun türkiye'deki ik'lar kalın kafalı olduğu için etikete çok kanarlar ve odtü boğaziçi onlar için büyük etiketlerdir, aachen'ın adını bile duymamıştır büyük kısmı. ama avrupada çalışacağım ya da tr'de kendi işimi kuracağım diyorsan aachen'a git, daha iyi bir vizyon alırsın. Ama illa tr diyorsan vee istanbul olmasın diyorsan bilkent'i de bir kenara atma derim.

kesinlikle odtü. neden mi?

Almanya, isviçre gibi ülkeler üniversite bazında bizden kat kat öndeler ona sözüm yok. Tu münchen ayarında, o ayarı geçtim 1 gömlek altı üniversitemiz yok. Karlsruhe'deki KIT de aynı. Fakat sorun şu. Almanya'da üniversiteye girişte çok seçilim yok (almanlar için az da olsa lisede seçilim var). Fakat üniversitenin kendisi tamamen seçilim üzerine. Yani almanya tek atışlık bir şans ise odtü birkaç şanslık bir serüven. Almanya'da çoğu üniversite'de 3. defa tekrardan okuldan atılırsın. Ama şöyle oldu böyle oldu, ben yabancıydım adapte olamadım falan yok. Atarlar. Atıldığında sıfırdan burada ya da almanya'da başlaman gerekecek her şeye. Eğer kendinde o potansiyeli görüyorsan (çalışmayı değil çok çalışmayı) git derim. Almanya daha iyi bir fırsat. Benim 4 arkadaşım lisans okudu almanya'da. 2'si 2. senenin sonunda geldi. biri 4. senesinde geri geldi. 1 tanesi çok iyi bir dereceyle (okul birincisi bile olabilir yalan olmasın şimdi) mezun oldu. Yani yapan var. Sen de eğer çok çalışırım sorun yok diyorsan yaparsın. Ama Almanca eğitim işi biraz dil yüzünden ekstra zorluk getirecek.

ODTÜ'yü seçersen yüksek lisansta ingilizce bir projede almanya'da kendine yer bulabilirsin. Yüksek lisans öğrencisinin çalışacağı projeler genelde lisans öğrencilerinkinden çok daha iyi. Ben de DLR'ın bir projesine inşaat mühendisi olarak başvurmuştum. Bilgisayar mühendisi aramalarına rağmen bayağı mülakatlara falan girdim ama projeye kabul edilmedim (bilgisayar mühendisi birini aldılar). Proje de bayağı sağlam bir projeydi. DLR dediğim de almanya'nın NASA benzeri bir kurumu. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin oraya girmesi daha olası.


Özet: Eğer çok çalışırım diyorsan, kendinde almanca o eğitimi çok sıkı bir disiplinde tamamlayabilecek güven görüyorsan Almanya'ya git. Ama yok görmüyorsan ODTÜ + yüksek lisans (almanya da olmak zorunda değil, isveç, hollanda, amerika da olabilir) daha mantıklı.

almanya
düşünme bile

mezuniyet+ kurs+ staj+ sınav ücreti+ sınav+ belge ücreti

ehliyet kursları gibi..istersen gitme ama mecbur parasını veriyorsun.

kurs kaydoluyorsun, bi araba para veriyorsun. kitaplari alip derslerin cogunu netten takip ediyorsun, son bir iki toparlama gibi bi seye gidiyorsun...

yasal olarak yetkili bir kursa kaydolup devam etmen şart. evden çalışıp giriş yapamazsın. Sınav kaydını, ders durumunu vs. kurslar sisteme işlediği için evde hazırlanıp sınava girmen mümkün değil yani.

Diğer taraftan bana kalırsa eğer çok sevdiğin birşey değilse iş güvenliği uzmanı olma. Kurs parasını daha güzel para kazanabileceğin işlere harcayabilirsin.

bu rakam genel olarak saat ücreti şeklinde geçerli. ancak part-time (teilzeit-nebenjob) işlerde bi de aushilfe ya da 400€ basis diye bişey var. saat ücreti ile üctetlendirmeyip belli bir miktar üzerinden anlaşabiliyorlar. sanırsam saati daha düşüğe geliyor.

üniversitede calisiyorsan evet 9 euroya yakin saat ücreti. hatta lisans mezunuysan ve master yaparken calisiyorsan 12-13 civari.

cafe/bar tarzi bi yerde calisiyorsan genellikle daha düsük. saatine 6-7 veren yerler var bol bol.

@ben de, peki lisans mezunu bir öğretmen olup 2. kez lisans okurken dil okullarında çalışıyorsak o zaman ne olur ki?

özel kursta alacagin maas tamamen ikinizin arasindaki anlasmaya bakar yalniz. ben ögrenciyken dil kursunda ögretmenlik yapiyordum, 90 dakikalik ders icin 30€ aliyordum. ki alt sinir denebilecek bi miktardi, ögrenci sayisi az oldugu icin kabul etmistim.

eger 6-7 kisiden kalabalik bi sinifsa gönül rahatligiyla yükseltebilirsin fiyati.

özel ders verdigim dönemde kurs ögrenciden ders basi 90 aliyordu, 30 benim, 60 kursun idi. fikir vermesi acisindan.

esas olarak tüm işleri ve işkollarını kapsıyor, fakat yürürlüğe girme tarihi bakımından işkolları ve işlere göre farklılık gösteriyor. örneğin part-time garsonlar açısından 2015'ten itibaren uygulamaya girecek; gazete dağıtıcıları için ise 2017'ye kadar kademeli olarak uygulanacak. Hangi işi yapmayı düşünüyorsan ona göre bakmak lazım.

çok güzel olurdu gerçekten ama asosyalliğim sebebiyle aranızda olamayacağım. fakat kalben yanınızdayım :)

eksisozluk.com

lys konusunun pek açacağını düşünmüyorum :) ayrıca ne sıcağı şu an söğütözünde güneş bile yok.

Ankara'da olsam ucardım direk :/

naz etmeyin la gelin işte.

lan ben yokum ya, yapmayın öyle zirve falan :(
eylül 15'ten sonra dilediğiniz gibi yapın ama

4 te yola cikiyorum ya yapmayin bugun 4 gun sonra yapin.

sizi mi beklicez lan!

2 kişi olduk hadi gençler.

Görüyor ve arttırıyorum

lys demeyeydin iyiydi

gerçekten aşık oldum. Nelerden vazgeçip neleri kabul ettiğimi yazsam destan olur, o kadar uçtum. yok kavga filan etmedik ki ben sevdiğim adamla kavga edemem ki. o kadar geveze ben..3. kelimede tıkanıp kalıyorum cümle kuramıyorum duygusala bağlayınca :D
üzerinden seneler geçtikten sonra, nesine aşık olduydum ki acaba, nasıl yaptım onca şeyi acaba vs derken bulmak var kendini.. başkalarını anlamayı bırak insan kendini anlayamıyor. hiç uğraşma bence anlamaya.

Bi kere aşık oldum. Kimyanın abuk subuk bozulmasından, gözünün deli gibi kararmasından anlaşılıyo :D Karakterimden tabii ki ödün vermem, bu ödün verilmesi gereken bir durum değil. Zaten günlük hayatta da gözü kara bir insanken, direkt superhero oluyosun.

ben oldum. hala da asigim. hayatimi ondan baskasiyla gecirmek istemedigimi fark ettigimde anlamistim.

her diyalog kavgaya donusmedi ama cok zor donemlerimiz oldu. kisa bir sure ayri kaldik o sirada. sonra akli basina geldi keratanin. simdi birlikteyiz tekrar.

kisiligimden vazgectigim oldu, sonrasinda pisman oldum. konustuk anlastik artik yapmiyorum.

cok mantiksiz seyler yaptim. kimse icin yapmiycagim seyler yaptim. ama ask iste. uyusturucu bagimliligi gibi birsey, mantik falan kalmiyor isin icinde. bunu yasamadan anlayabilicegini dusunmuyorum. oyle bir his ki, butun o mantiksiz seyleri yapman sanki dunyanin en mantikli seyiymis gibi geliyor. kadin bakisacisi bu yani, erkekler belki farkli hissediyordur.

bir kere oldum. normalinde başıma buyruğumdur, ama öyle bir haldeydim ki o ne dese onu yapıyordum. uçuk istekleri yoktu tabi, ama mesela o ne zaman isterse o zaman görüşüyorduk gibi. kendimden daha fazla onu düşünür haldeydim, kafamı yastığa koyduğumda sadece onun için dua ediyordum. fır döndüm etrafında. sonuç 0 tabi ki. bir daha böyle bir aptallık yapacağımı sanmıyorum.

bi 11 yaşındayken bi de 22 yaşındayken sanırım :p
yaptığı her şeye hayranlık duyunca insan anlıyor. bu konuşurken saçıyla oynaması ya da cebinde akbil araması bile olabilir. insanlar sevda ile aşkı karıştırıyor bu noktada. aşkta hiç bitmeyen bir hayranlık vardır.

her diyalog ve eylem kavgaya dönüşmedi, zaten aşıksan üzmeden anlatmak istersin derdini. önemli olan ondan istediğini almak değil birlikte mutlu olmak olur. her haltta kavga çıkaran insanlar olgunlaşmamış insanlardır. 2 yılda 1 kere kavga ettim sanırım, onda da kendi inadından oldu.

ne yalan söyleyeyim kişiliğimden vazgeçtiğim zamanlar oldu :p yapmam dediğim, başkalarında görünce dalga geçtiğim pek çok şeyi yaptım. ama başkalarının düşüncesi umrumda olmadığı için aşk diyebiliyorum.

bi de kaçırdığım her anını, çocukluğunu, ergenliğini görmek için ona benzeyen oğlum olsun istiyorum. aşkla alakalı mıdır bilmem..

yukarıda da insanlar çok güzel anlatmış okurken ciddi ciddi duygulandım ama n3tw0rk3rınki sanırım benim aşk tanımıma en yakın olanı.
ha bi de bunları okurken aklına gelen kişiye aşık olma ihtimalin çok yüksek :)

aşık olmadan önce sabri gibiydim, olduktan sonra zidane gibi hissettim.

ben.

anlayacak bir şey değil, yaptığın her şeyle ortaya çıkıyor zaten. aradan zaman geçip gözün açılınca "lan ben napmışım amk? koy götüne gitsin amk orospusunun" diyorsun eheheh.

"gerçek aşk"tan kastın ne bilmiyorum. ama aşık oldum. hala da aşığım hayatımı ondan başka birisiyle geçirmek istemiyorum. kavga da etsem NE bileyim aldatılsam dahi ne olursa olsun ondan başka birisiyle olmayı düşünmüyorum ayrı kalkmayı düşünemiyorum

25-30, şu anki yaşım.

18 keske o yili ayni sekilde hep yasadaydim :)

4-8

en büyük sorumluluğum matematikten geçmekti, onu da yapamıyordum gerçi

24, erkek

Şu yaşımı sevdim ben, kalabilir. 30 Ama bir yandan da ileride öğreneceklerimi de çok merak ediyorum, ilerlese de olur.

fiziksel durumdan bahsediyorsak, 22 yaşında kalmak isterdim. yaş şu an 27.

akıl yaşını bilemiyorum. şu ana kadarki süreçten memnun değilim. 45-50 filan olabilir; ama bilemiyorum.

25-30
Şu anda 25 yaşındayım. Akıl yaşımdan da vücut yaşımdan da gayet memnunum tam şu halde.

25-30 ya da 30-35 de olabilir.
27.

30-35

27

para var, guc var, iyi kotu vakit var, tecrube var
daha nolsun

55-60. ömür boyu emekli stayla :) şimdiki yaş 34.

şu an 30 yaşındayım. 30'lu yaşlar çok güzel diyor herkes. 30-35 diyebilirim. gerçi, 30'dan sonrasını daha görmedim ama.

25-30 veya 30-35

tam 30 yaşımdayım, ikisi de uyar bana.

42. tam olarak 42. sağlamasını da yaptım.

28deyim ama hala çok şey öğreniyorum. çocuk gibi olmak istemiyorum. 30 iyidir.

25-30

26 yaşımdayım hep 26 olarak kalsam keşke

23-25'te kalmak isterdim. Çünkü çok süper. Hem güçlü, hem bilgili, hem genç, hem güzel, hem de tecrübelisin. Of keşke olsa ya. Acayip gaza geldim :D

Şu an 24'üm.

30 yaşında kalmak isterim
Yaşım 30

22 ne güzeldi aq

30

18. Her bokumu okuyarak öğrenebildiğim yaşlardı. Şimdi 120 defa okuyunca anca anlıyor gibi oluyorum. Beynim süngere döndü artık.

30-35 Arası

Yaş 30

25-30

40 lık olarak kesinlikle 30 diyorum.

4-8

biz buyuduk ve kirlendi dunya.

25-30
22k

13-17 olmasın da hepsi olur bana.

22 yaşındayım.

yaş olarak olursa 30-33, yer ve zaman birlikteliği olursa, ankara'da olduğum zaman 20-25 arası.

25-30

hatta 26.

yaşım 27.

4 ay sonra 31 olacam :) bu aralık iyi sonrasını görmedik gerçi de sanmıyorum daha iyi olsun...

24

23-25. Yasim su an 25.

ben direkt 17 olsun ve orda kalayım isterdim. kendime güvenim tamdı. yaşım küçük sayılırdı ama yetişkin kadar özgürdüm neredeyse. hobilerim, arkadaşlarım, çok parlak görünen bir geleceğim falan vardı. hep öyle kalsa olurdu.

şu an 20'yim. tamam hala gencim ama yarrak gibi bi gencim, 3 sene önceki halimle uzaktan yakından alakam yok. şu an insanlarla iletişim kurmakta bile zorlanan, daha okula bile başlayamamış dangozun tekiyim.

30-35, 21

18-22 yaş arası iyidir orada kalayım.

29 yaşıma ha girdim ha giricem..

13-17
şuan 21.

22e

30-35

25-30
şu an 20.

noter onayı olmadan o yeminli tercüme olmuyor zaten.

Şöyle bir ibare vardı, ben de yeminli tercüman olarak şeettim, birkaç siteden gördüğüm kadarıyla tercümanlık şirketinin kaşesi yetiyormuş.
"please note that the translations need to be made by a certified translator"

mesaj attım

kaşesi yetmez, yeminli tercümanın olayı o zaten, belli bir noterle anlaşmaları oluyor, tercüme yapıldıktan sonra o notere onaylatıyorsun.
evet ingilizce ibarede yeminli tercüman istiyorlar.

@lily yeminli tercümanım
ve hayır noter onayıolmadan olmuyo diye bişey yok...misal almanya vs. pek çok ülke sadece yeminli tercümandan kaşeli tercüme istiyor noter istemiyor.
yeminli tercüme başka noter onayı başka bişey

ccc düz saç ccc.

www.cilt.net

Düz saç forever

saçım çok hafif dalgalı -fırçalayınca düz, sarında dalgalı oluyor yani :) ben dalgalı, kıvırcık şeyleri çok seviyorum becerebilsem örgü de seviyorum da fazla beceremiyorum basit şeyler yapıyorum.
yalnız hava 35-40 iken tek sevdiğim kafamın tepesinde koca bir topuz oluyor...

eskiden dümdüz saçın hastasıydım, şimdi dalgalı çok hoşuma gidiyo. düzü de severim ama hala. çok kısa olmasın bi de, kısa saç sevmiyorum.

saç modeli derken kasıt kesim mi? o zaman "moda insanın kendine yakışanı giymesidir" diyorum. x şeklinde bir kesim a kişisini vezir ederken b kişisini rezil edebilir.

yok eğer kasıt kesim harici saçın şekillendirilmesi ise favorim yıka-kurut ve çıktır. veya yıka-ör-kurut çık.

örgü güzeldir hayat kurtarır hem uzun saçın oraya buraka karışmasını engeller hem de cici durur.

kuzenim; kadın.

istanbul ticaret üniversitesi - uluslararası ilişkiler

ingilizcesi de vardı ama sosyal hayat 0. 3 senedir işsiz. şimdi evleniyor.

koc bilgisayar + endustri 1.si mckinsey'de analist olarak ise basladi.
koc elektronik 1.si ibm'de analist olarak ise basladi.

bizim bölümün birincisi harvard'da post doc yapıyor

bizim bölüm birincisi cemaat dersanesinde öğretmendi

şifreyi hiç belirlememiş olabilirsin daha. müşteri hizmetlerini ara onlar yönlendiriyor.

ben olsam hiç macera aramaz tıp yazardım. prestij, gelir ve iş garantisi açısından en ideal en garanti meslektir türkiyede.

diş hekimi olursan o yurtdışı hayalini unut, denklik filan vermezler. sıfırdan okuman lazım en baştan.
diş hekimiyim biyomolekülere geçiş yapıyorum öyle söyliyim :)

hedefin yurtdışı ise diş hekimliği seçme.

bir yurtdışında neuroscience okuyan ve nörobiyologlarla içli dışlı biri olarak, bence tıp oku. ya da biyomedikal mühendislik (?!). (puan sistemini bilmiyorum ama) çevremdeki genetikçi sayısı yok denilecek kadar az çünkü.

neden tıp değil de genetik. tıp'da nörobiyoloji uzmanı hiç duymadım ama tıp'da nörofizyoloji, nöropatoloji alanlarında çalışmalar yapabilirsin. özellikle nöropatoloji amerika'da bir patoloji yan dalı. mezun olduktan sonra 4+2 yıl. türkiye'de iş imkanları kısıtlı ve akademisyen olabilmen için bir çok faktör gerekiyor. puanın tıpa yetiyorsa yaz geç. eğer türkiye yerine başka bir yerde bu soruyu sorsaydın cevabım farklı olurdu.
kesinlikle tıp yaz.
edit: bak en başarılı gösterilen türk bile karolinska'da doktora yapmasına rağmen şu an türkiye'de

Çok teşekkürler hepinize tıp düşünmeye başlayacağım yine sanırım

öncelikle o yazının sahibi olan fatih inan'a inanma. Anlattığı birçok nokta yanlış ve oldukça taraflı bir yazı. Çok yakın bir aile dostum boğaziçi genetiği bitirdikten sonra columbia üniversitesi'nde neuroscience doktorası yapıyor. Başka bir arkadaşım harvard'da yine neuroscience. Boğaziçi genetik özellikle neuroscience konusunda çok bağlantıları olan bir bölüm. Tıp çok ayrı bir konu,ama ben zorunlu görev tus falan filan istemem, ingilizcem de sağlam olsun spesifik uzmanlık düşünüyorum diyorsan genetiği öneriyorum. Ayrıca prestij maddi gelir falan denmiş yurt dışında bilim insanlarının ne kadar aldıklarından haberleri yok bazı insanların. Her zaman söyledim söylemeye de devam edeceğim yurt dışı bağlantısı istiyorsan boğaziçi çok net. Bu okulla network olarak yarışan başka bir kurum yok.

ve ayrıca biri klinisyenlik diğeri temel bilim bu farka iyice bir göz at. Tıp'ın alternatifi genetik değildir. Burada 1-2 tane ego kurbanı klinisyen, tıpçı genetikçilerin işini de yapar der ama alakası yoktur.

zorunlu hizmet büyük bir eksi benim için. teşekkürler çok bunu da göz önünde buluduracağım

moleküler biyoloğum bizim en başarılılar harvard'da diğerleri de avrupada PI. ama ben akademik hayatı sürdürmekte sebat edemedim. bilkent 2005 mezunuyum. akademiyi bırakan da çok oldu.
sorun şu: türkiye'de tıp okursan alternatifin çok. genetik okursan akademi de açmazsa seni o zaman sıçabiliyorsun işte...yani okursun çok zevkli bölüm,çok çok çok şey öğreniyorsun -ben hala kaymağını yiyorum eğitimimin- eğitim iyi (ha sonradan bozdu ben ilk 50deydim şimdi kaç binlerle alıyor o ayrı da yine de gayet iyiyiz avrupaya göre bile) ancak kariyer planlama sıfır bizim alanda.
boğaziçi okursan akademiden vazgeçersen bile alanda satış pazarlamada filanda da çalışabilirsin ürün müdürü filan olursun o zaman bile bölge müdürün tıpçı oluyor. ne halt demeye genetik okudum derken bulabilirsin kendini
ha akademiden vazgeçmez neoroscience'cı olursun belki tabi :) ancak böyle 17 yaşında (biz 17 idik) şunu yapacam diyerek girip gerçekten onu yapan 2-3 kişi biliyorum ben okulda.
benim lisansim mol gen yüksek toksikoloji doktora tıp fak. hepsinin tadına baktım :D başka şeyler sormak istersen bol vaktimde cevaplamaya çalışırım.

tıp yazarsan doktora ile kapağı yurt dışına atabilirsin. fakülteden mezun olduğunda mecburi hizmet yapmadan mesleğini uygulama yetkin olmuyor ama doktora yapmakta bir sakınca yok. sağlık bakanlığında çalışmayacaksan mecburi hizmetsiz yurtdışına kapağı atma imkanın olabilir. diplomayı istetip fotokopisini alma durumu vardı. bunu bir araştır. mdphdturkiye'deydi galiba ama bulamadım şimdi tekrar bakınca. aklında bulunsun.

usmle yolunu seçersen zorunlu hizmet yapmazsın. benim genetik bölümüyle ilgili bilgim fazla olmamakla beraber hangi üniversite olursa olsun bir biyologun ortalama bir tıp fakültesinden mezun birinin yurtdışı imkanından daha düşük olduğunu düşünüyorum. usmle yolunu özellikle araştırmanı tavsiye ederim. genetikte durum nasıl bilmiyorum ama amerika'da en son alınan dahiliye asistanlarının yarısı yabancı uyruklu.
edit: emin ol ben amerika'da ortalama bir yerde bitireceğim ve ilgim olan bir tıp uzmanlığını harvard'da genetik alanında doktoraya tercih ederim.

tıp seçip uzmanlıkta tıbbi genetik bölümüne yönelebilirsin. yurt dışında kariyer olanaklarına da çok açık. ben tıp okuyorum uludağ üniversitesinde, genetik yazma derim. (zamanında ben de düşünmüştüm tercih etmeyi)

tip.uludag.edu.tr

evet paylaştığım sayfada çok bilgi yok ama böyle bir bölüm var ve genetik yazmayarak istediğin şeyi kaçırmış olmazsın merak etme :) hem ilerde fikirlerin de değişirse pişman olmazsın.

things'e katılıyorum. Network denilen şey inan ki eğitimden azimden falan çok daha önemli. Boğaziçi'nin network olayı çok ayrı. Bugün amerika'dan hangi laba bakarsan bak mutlaka boun genetik lisans çıkışlı bir adam var. Sana yol yordam gösterir mutlaka.
Diğer taraftan türkiye'de kalırsan tıp mezunu olmanın avantajı yüksek doğrudur; ama yurt dışına yerleşip de sağlam bilim yapan çok sayıda genetik mezunu arkadaşım var. Kendilerinden duyduğum kadarıyla tıp biraz daha dolambaçlı bir yolmuş. Bir de eklemem lazım bu bölümü bitirince moleküler biyolog olursun biyolog olmazsın.

Ayrıca kusura bakma ama bence garip bir soru, tıpla genetiğin alakası yok bilime bakış açıları düşünce sistemleri her şeyleri farklı. Yurt dışında bu fark daha açık ortaya çıkar, türkiye'de daha de da'yı ayrı yazmayı bilmeyen patronlara bakıp da genetik seçmem deme, yurt dışına bir şekilde kapak atmaya bak.

Artık pisayada o kadar kalifiye MBG mezunu var ki araştırma üzerine doktora programları artık tıp mezunları yerine işin içinden yetişen MBG mezunlarını alıyor. Artık tıp mezunu olup sonradan bilime geçmek eskisi gibi kolay değil. MBG mezunları karşısında 2-0 yenik başlamayı kabullenmen lazım tıp okursan.

İşin çok çok içinden biri olarak konuşuyorum; bizim ülkede tıp eğitiminin ciddi bir revizyona uğraması lazım. Zehir gibi çocuklara 1855'den kalma almanca kemik adlarını ezberlettikleri ve impact factor'u 1 olan dergilerde yayın yapan adamları hoca olarak aldıkları için sıkıntılar oluşmakta. tus gibi diğer saçmalıklara değinmiyorum bile.
Boğaziçi genetik biraz daha kumar bir bölüm. Çıkıp harvard'da hoca olarak çalışanını da gördüm, roche'un genetik birimi genentech'de argeci olanını da gördüm türkiye'de doktora ilaç pazarlayanı da. Birazcık risk alman gerekiyor.
Yine de şu anki aklım olsa boğaziçi genetiği seçip bu ülkeye bir daha dönmemek üzere giderdim. İsteyen adam bir şekilde yurt dışında kalabiliyor. Türkiye'deki sevgilini özleyip dönmeyeceksin.

tıp yazarsan fena kıskanırım seni!

benim bahsettiğim şeyde zaten doktor olacaksın ve genetik hastalığı olan insanlar üzerinde çalışmaların olacak. ha bu prenatal tanı olur kanser genetiği olur veya tüp bebek üzerine olur gibi gibi.. onlar epey ilerki seviyeler. tus gibi bir basamak var önünde tabii ama başarılamayacak bir şey değil tus, düzenli çalışırsan o da olur. kalifiye olmayabilir tüm tıp fakülteleri ama puanınla fena yerlere girmezsin, bi de allaşkına zaten türkiyede nerde var lancette bmjde bilmemnerde yayın yapan adam kaç tane var? her yerin bir eksisi var ama itin götüne de sokmamak lazım. alınabilecek temel bilgiyi hangi fakülteye gitsen alırsın zaten çok dandik olmadıkça. nereyi seçersen seç iş senin kendini geliştirmenle ilgili. biraz daha garanti olsun dersen ve daha bol seçeneğim olsun dersen tıp seç.

Gerçekten salak olmayan biriysen mbg yazabilirsin. Yanlış anlama, şundan bahsediyorum. Eğer gerçekten sıralamanı gayet rahat yaptıysan, embesil gibi soru çözmeyip hayatla bağlantını koparmadıysan, gerçekten bilim insanı kafasında birisiysen, normal hayatında makale falan okuyan biriysen, ingilizce, almanca gibi dillerle aran iyiyse yazabilirsin. Ama dil mantığın yoksa pek bir şey yapamazsın. Çünkü bilim dediğimiz şey dünyada makaleler üzerinden yürüyor. Çok kaynak okuyup iyi araştırmalar yapmak için dil çok önemli. Emin ol lisede gördüğün biyolojiyle üni. deki biyoloji çok farklıdır, tavsiyem gerçek kitaplara bir göz gezdirmen. Eğer yetenekliysen böyle şeylere mbg şansın olur ve yükselebilirsin. Ama bunlar yoksa ki yine yanlış anlaşılmasın tıpçılar bu bahsettiklerime sahip değildir demiyorum, tıp yazman daha iyi olur. Tıpta bunlar olmasa da bir şeyler yapabilirsin türkiye'de.

tıp okuyun ve tümör biyolojisi doktorası yapın.

@kmlcn ya da kemalcan hocam,

kemikler her 100 senede bir değişmiyo ki, isimleri niye değişsin? yapmışlar zamanında, binlerce yıldır, eski deri, eski kemik!

Tıp oku şanın yürüsün. Yuksek lisansi istedigin alanda yaparsin. Molekuler biyoloji okursan keşke tıp okusaydim diyebilirsin ama tıp okuyup keske molekuler okusaydim demezsin.

@compadrito, şunu demek istedim; türkiye'de tıp öğrencilerine saçma sapan ezber yığını yaptırmaktan adamların dur la bir kahve koyayım da makale okuyayım demeye zamanı kalmıyor. son 2 yıl dershaneye gidiyorlar. Zaten adam o yoğun dersleri ezberleyebilmek için deliler gibi kastığından ilk makalesini 4. 5. sınıfta okumaya başlayabiliyor ancak. Diğeri ise çekirdekten bu iş için yetişiyor. Adamın daha 1. sınıfta makale okuduğu ders var. Lab tekniklerini yine çekirdekten öğreniyor. Doktora yapmak için bir tıp doktoru başvurdu ilgimin olduğu laba. Adam genetik lisans 3 öğrencileriyle aynı teknikleri öğrenecek de doktoraya başlayacak.
Her zaman söyledim yine söylüyorum; türkiye'de tıp eğitimi herkes klinisyen olacakmış gibi veriliyor. Ha zaten tıpta öğrencilerin yüzde 90'ı klinisyenliğe kaymak ister. Hal öyle olunca da p ve q value dışında bilim çıkmaz. yine de yüzde 10'luk kısım da yurt dışında yardırır üst bir bilim insanı olur. Maksat senin kendini geliştirmen. Ama baya ayrı yollar bence.

biyokimya ve moleküler biyolojide doktora yapmakta olan bir hekimim

lisede genetik istiyordum, eğer araştırma yapmak istiyorsan tıp oku, oradan genetiğe geç dediler. öbür türlü teknisyen tarzında takılırsın dediler.

tıbba gittim. gidince biraz dikkat dağıldı. cerrahi falan inanılmaz ilgimi çekti. elim de yatkın. nasıl keyif alıyorum anlatamam. sonra 4-5-6. sınıfta ebemin körünü gördüm nöbetlerde, hastalarla beraber. dedim niye kasıyorsun bu kadar, bu insanların gözünde (hem asistanlar, hem hocalar hem hastalar) senin karınca kadar değerin var mı? gidiceksin bi uzmanlığa, nöbetten nöbete. eşin çocuğun görmeyecek yüzünü. zaten ben girdiğimde 55 olan genetik puanları oldu sana 68.

neyse sonra doktoraya başvurdum. sınıf arkadaşlarımın hepsi moleküler biyolog. evet belki lab bilmiyorum teknik bilmiyorum ama onlardan daha geniş görüyorum her şeyi. onlar moleküller arasında kaybolmuşken ben "o hormonun şu etkisi de var" diyebiliyorum. ve bunu ekstra bir çaba sarf etmeden yapıyorum. hocalar falan bana soruyorlar, şu neydi bunda böyle bir şey var mı diye.

hayattan ne istediğine göre değişir seçimin. hem 6 senemi boşa harcadığımı düşünüyorum, hem de iyi ki gitmişim diyorum. genel kültür olarak tıp okudum hehehe :)

bu arada mecburi hizmetim üni'nin olduğu şehirde, o konuda aşırı şanslıydım. zaten doktora yapmış olanlar mecburi hizmetten muaflar (ama doktora bittikten sonra), ben şimdi ikisi birden götürüyorum. hem para kazanıyorum hem kariyer yapıyorum.

yalnız, tıp zor. bu kadar spesifik bir şey istiyorsan acilde üst solunum yolu bakmak, kırık çıkıkla uğraşmak seni yorabilir ve bezdirebilir, aklında olsun

bu arada bir de tik at yahu insanlar paragraf paragraf yazmışlar

heh duzeldi.

e araplarda arapca var, slavlarda rusca. asyalilarin hepsi farkli dil konusuyor ama bir cinliyle bir japon tabi ki ingilizce anlasiyor genelde. dunyanin neresi olursa olsun ingilizce genel olarak gecerlidir.

benim litvan arkadaşım rusça konuşuyordu sanırım o minik ülkelerin hepsinde konuşuyorlar (gerçi o kız ingilizce ve almanca da konuşuyordu, ülkenin minik olması, kendi anadillerinin pek geçerliliğinin olmaması ve doğu bloğu zamanında sovyetlerdeki hayvani eğitim sağ olsun- fransızca bilmiyordu yalnız, fransızca pek öğretmiyorlarmış, türkçe de biliyordu oraya zamanında osmanlı asker göndermişmiş azınlık bi türk yerleşimi olmuşmuş onlardan kalma türkçe eğitimi varmış)
araplar; adamlar kendi aralarında zor anlaşıyor zaten :P iraklı arapla faslı arap tam anlaşabiliyor mu emin değilim. 2. dilleri ne oluyor bilmiyorum.
hint/uzakdoğu ingilizce konuşuyor

Araplar çok geniş bi coğrafyada. Genel olarak ingilizce olmakla beraber vakti zamanında fransız sömürgesi olmuş yerler fransızca konuşuyor.
Sovyet rusya içerisinde her almış k
ülkeler resmen default olarak rusça biliyor çünkü hala aktif olarak kullanılıyor. Yine de bu dünya ile iletişime geçmek için değil dediğim gibi rusça bilmek onlar için çok dogal. Ve tabiki diğer dilleri ingilizce.

Uzak doğu ingilizce biliyor.

Evet genel olarak bakınca ingilizce. Suudi arabistan da benim tanıdığım çoğu kimse günlük ingilizceye çok hakim idi. Benim gözlemlerim bunlar.

Yürüyüş 200 kalori yaktırıyor çok büyük birşey değil deme, yürüyüş yapmak ayrıca vücudunun buna göre şekillenmesine neden oluyor. Ben de yürürüm haftada 20-25 km kadar. 3000 kalori alırım ve beden kitle indeksim 19.5 vücut ileriye dönük olarak sindirimi, yağ depolamayı falan ayarlar diye biliyordum ama bu kadar keskin şekilde işlediğini bilmezdim ben hiç birşey yapmadığım halde karnın altıdna kalan kas demetleri kendi kendine şekillendi mesela.

sağa sola yürüyerek git, 2 duraklık mesafeye otobüs kullanma. ben şimdi ev tutuyorum üniversiteye özellikle 10-15 dk yürüme mesafesinde (1-1.5 km) olsun istiyorum. çünkü dahasında birşey yapmama gerek kalmıyor hayvan gibi yediğim halde beni fit tutuyor.

yürüyüşün etkisi sonradan beliriyor diye izlemiştim. Yani hemen o an kalori yaktın, bitti değil.

not: haftada en az 50 km yürüyorum. zayıflıktan öleceğim.

Ooooo ben öyle yesem var ya obez olurum. Şu anda da 5-6 kilo fazlam var; vejetaryenim, cola vs hiç tüketmiyorum, fastfood asla yemiyorum, yarım ekmek filan da yiyemem bir öğünde. Ama yani bu durumdayım. Hayat işte, kimisi şanslı, kimisi değil. Metabolizma meselesi sanırım.

O koşu bandında yaptığın debelenme gün içindeki metabolizma hızını artırıyor.

@sapkasiz cikmam abi, yani orda ben 70 kalori yakıyorum ama normalde 100 kalori yakacaksam, 120 yakmamı sağlıyor di mi o aktivite metabolizmayı hızlandırarak, doğru mu anlamışım?

Kesinlikle öyle.ben gecen yıl akşam yemeğini kesip bol bol yürüyerek 3 ayda 22 kg vermiştim...

benden daha iyi bilenler vardır mutlaka. ama şöyle bi fikir yürüteyim. bıldır yediğin hurmalar bugün götünü tırmalar.

17 yaşındayken eşşeğin mına su kaçırarak ''beslendiğinde'', ficuudundaki yağ hücrelerinin sayısını arttırmışsın. tamam içleri dolmamış belki ama sayıları artmış.

20'ye gelip büyümen durunca da o yağ hücrelerinin içi dolmaya başlamış, dolmuş ve aşk tutamaçları hâline gelmiş.

baban hâlâ fittir senin şimdi. neden? çünkü aktif bir işte çalışıyo. sürekli koşturması lâzım. bi de senin gibi mallıklar yapmamış zamanında.

bu tempoya dur demişsin, o çoğiy haber.

dur demeseydin, beline araba iç lastiği geçirmişin tarzda bi göt göbeğin olacağıdı ve 15 sene içinde metabolik sendrom olacağıdın. şimdi o süreci tersine çevirmişin.

12-13 kilodan hiç korkma. ayda yarım kilo versen yeter. Yani iki senede almışın, iki senede verecen. Önemli olan devamlılık ve ''trend''in nereye doğru olduğu.

Gendine zamanında bu kötülüğü yapmış olduğun içün, zamanında gendini intaar etmiş olduğun içün, o ekstradan oluşmuş yağ hücreleri yok olmiycak. ama içleri boşalacak zamannan.

eşşeğin mına tekrar su kaçırmadığın sürece de, filinta bi hayat sürecen.

ama hergün yürümen gerekiyo. hergün.

basketbolun daha çok etkisi vardır gibi geliyor bana. sürekli durup koşmalı olduğu için tabata egzersizleri gibi, metabolizma hızını 1 günden fazla yükseltiyor. ayrıca neredeyse tüm vücudu çalıştırıyor. ben basketbolu bıraktıktan sonra 15 kilo aldım, çokça yürüyüş(bol yokuş ve merdivenli) yapmama rağmen.

evet ruh abim haklı. basketbolu atlamışım ben orda. dört ekstremiteyi birden hayvan gibi çalıştırıyo.

Bazal metabolizma hızı.

evladım lisedeyken hiç mi ders çalışmıyordun? hiç mi sınava hazırlanmıyordun? bildiğim kadarıyla şimdi dersi okulu sallamış durumdasın hakket ne yaptın sen okulu? hiç kimse bahsetmemiş ama beyin çok fazla glikoz yakan bir organımız, hakketen bak...

@niye ama, hayır çok rahattım lisede. ingilizcem çok iyiydi, sınava yabancı dilden girecektim. 80'de 76-77 yapıyodum zaten, diğer derslerle de uğraşmadım. üniversiteye başladıktan sonra kafam daha fazla yoruldu okula gitmesem bile.

tam aynı duyuruyu ist-ank arası açacaktım, buna rastladım :)

aşti'de her zaman istanbul'a ucuza bulabilirsin bayram olmadıktan sonra. 30 liraya geldim ben, bileti aldıktan sonra başka biri 25 diye bağırıyordu. İnternetten falan almaya hiç gerek yok, ben hep öyle geliyorum.

edit: bileti adamın elinden değil, gişeden alıyorsun. ortadan kaybolma durumu olmaz. firma falan belli sonuçta.

genelde aştide bulabilirsiniz ama otobüsü görmeden bileti almayın derim. 25 kişiye bilet satıp sonra ortadan kaybolan adamlar duydum. ayrıca internette de 30 liradan başlayan biletler var. obilet ve biletall gibi sitelerden kontrol edip ilgili firmadan alabilirsiniz.

aştiye ne zaman gitsen 20 liraya bulursun.

askerlerin sevk dönemi, bayram öncesi neyim olmadıkça evet, pazarlık usulü gideceğiniz dakika daha ucuza bilet alıp gidebilirsiniz.

baya kadın uydurması bir şeye benziyor.

bir yakınımız, buna benzer bir durumda, yani bir şeylerin düzelmesi için sanırım yapmıştı çocuk. 10 yıl aradan sonra, hem de pek genç sayılmayacak bir yaşta ama, yapmazsa öleceğini sanmam. öyle bir şey duymadım. yalnızca daha iyi olur denmişti diye hatırlıyorum.

Boyle birseyi bende duymustum.ama ne kafar dogru biemiyorum.

basligi okuyunca ilk basta cok cocuk yapanlara yada erken yasta dogum yapanlara cemkirceksin sanmistim ama ciddi soruymus. ilk kez duydum

doğurmazsa ölecek diye bişey olamaz. rahmin topyekün alınması diye bişey var...alınır gayet de yaşar.
muhtemelen durum şudur: rahimde dışarıdan müdahelenin pek de kolay olmadığı bir kist vs. vardır. çocuk doğurursa bu doğumla birlikte atılır/gider. Bu durumdaki kadınlara doktorlar genelde doğur bir an evvel der.
Rahimle hiç alakası yok ama ben ülseratif kolit hastasıyım mesela hastalığım sakin fazında doktorum bana da doğur bir an evvel atak yaşarsan bi daha doğum şansın olmayabilir diyor.
doktorlar envai sebpten doğur bir an evvel der/diyebilir. ancak doğurmazsa ölecek diye bişey ben hiç bilmiyorum.

endometriyozis. yumurtalıklarda olan bir kist. en iyi çaresi kanama görmemektir. bu da ya iğneyle girilen yalancı menopoz olur (ben 30 yaşındayken 6 aylığına sokulmuştum menopoza) ya da hamile kalmakla. (hamileyken regl olmuyorsun malum) kisti durdurmanın, yavaşlatmanın çaresi onu kanla beslememek. doktorlar seni sürekli çocuk da çocuk diye sıkıştırır. çünkü hamile kalmadıkça kistin risklidir, kistin riskli oldukça da hamile kalamazsın. bir kısır döngü. tedavisi asla ilaç değil. operasyonla temizlenir. yine olur. yine olur. bir an evvel çocuk sahibi olman senin yararınadır. çünkü geciktikçe hamile kalma şansın düşer. umarım açıklayabilmişimdir. daha çok detayı var ama temeli bu.

Dogurmazsa ölecek yok. Dogurursan hastalığın gerileyebilir var. Bir de şimdi dogurmazsan bir daha hiç doguramazsin var. Bazı endometriyozisli kadınlar hamileliklerinden sonra şikayetlerinin kaybolduğunu veya azaldigini belirtmişler. Bazı pcoslu kadinlar da hamilelik sonrası adetlerinin daha düzenli olduğunu ve ikinci çocuğa ilkinden daha kolay hamile kaldıklarını söylemiş.

ablamda kist vardı baya buyumustu cok acı cekiyodu agrı kesicisiz yasayamıyodu hamile kaldı kurtuldu cok şükür.

boy uzunsa normal olarak ayak da büyüktür diye düşünüyorum, uzun boy da güzel bişey varsın ayak büyük olsun..ama 1.65 kızlarda 39-40 numara ayak tuhaf geliyor evet. 37 giyiyorum ben çünkü :)

Benim hatun 1.76, ayaklar 40 numara. Kafaya pek takmamaya çalışıyorum,sorun yok yani.

Ayak büyükse beden de büyüktür, iridir yani o kadın. 50 kilo, 1.60 boya 42 numara olmadığı gibi 1.80 boy 80 kilo bi kadının da 36 numara olmaz ayağı. Soru şu ki minyon olmayan kadınlar hakkında ne düşünülüyor?

Vücudu taşıyan ayağı sevmek lazım hacı ne düşünücem : )

hiç önemli değil. önemli olan boy- ayak orantısı.
40 numara ayağı olan kız arkadaşım var, gayet de iyi. he kendi seviyor mu sevmiyor mu bilmiyorum ama boyundan dolayı abest durmuyor.

benim de buyuk cunku boyum da uzun. 176 boya 37 numara ayak olmaz haliyle vucut hep denge icinde.

bir şey düşünmem. ayağı büyükse büyüktür. benim ayağım 37 numara. gayet kibar, hoş :)

40 numara zaten bu jenerasyonda normal, arkadaş sanki böle 44, 45 sormuş daha da büyük numaralar için bence. 45 numara giyen arkadaşım var, 1.85 boy, iri tapılı, basketçi tipli, hiç bir erkekten şikayet aldığını duymadım : )

hayir napcaniz anlamadim, bi tarafiniza sigcak mi diye merak ediyorsunuz? en guzel ayak saglikli ayaktir...

36 iyi. Ondan sonrası banyo terliğine dönüşüyor.

40-41 büyük. boy ne olursa olsun. fakat 175-80 boyda da 37 numara ayak olacak değil tabii ki.

En fazla 38, bazen o bile fazla. İstediğiniz kadar vurabilirsiniz :)

180 boyundayım 40 numara giyiyorum . 180 boyunda olan hiçbir erkeğin de 40 numara giydiğini görmedim . Yani sonuç olarak yine de bir kadın estetiği kibarlığı oluyor :))) bu arada ayakkabı bulma konusunda sıkıntı oluyor esas düşüncem budur

boyum 180 ayak numaram 38 ve herkes bu boya ayak küçük diyor ben memnunum, benimle aynı boyda bir arkadaşın 40 numaraydı ama yine boyla orantılı olarak garip durmuyordu. genelleme yapılabilir bir durum değil pek. boya göre bakmak lazım ama çok önemsiz geldi bana.

38'den sonra işler karışıyor. 39 ve ince de belki ama 40 falan kötü tabi.

Hastasiyim kendilerinin.. Kucuk ayakli olanlari itici buluyorum asil; cocuk ayagi gibi o ne oyle... Ayak buyuk olsun ki, kivrimlari falan net belli olsun; ele gelsin..

Kıymetini bilin bence genç göstermenin.

aşldkşaldkaşd
@microfiction tam soruyu editlerken yazmışsınız.

sakal falan bırak diyecektim ki makyaj demişsin. aslında iyi bişey de işte şantiye demişsin. suratına kırışık makyajı yap bari

Olmuyorsa olmuyordur, bosver be

Bunun için cidden yapacak bir şey yok, en fazla saçını sarıya boyatabilirsin, sarı saç bir nebze daha büyük gösteriyor. İş hayatında sıkıntı gerçekten ama alışıyor insan, minyonsan hele bir de kaç yaşına gelirsen gel hep küçük duracaksın.

rus genlerine sahip olma ihtimalin var mı?
ya da votkaya aban
ruslar belli yaştan sonra çabuk göçüyorlar biliyorsun :)

Yanlış anlaşıldım. Önceden şantiyede çalışıyordum. Şu an kendi işimi yapmaya başladım ve küçük göstermek ciddi sorun teşkil edebiliyor ciddiye alınma konusunda.
Biraz konuştuktan sonra bu düzeliyor ama tanıştığımda saygısızlık, laubalilik görünce ben sinirleniyorum. İş zora giriyor. :/

sakal birak, yuzunde birkac yara izi olsun.

25 yaşındasın, yani zaten küçüksün. küçük göstermesen bile küçüksün.
ister 25 ol ister 35 laubalilik yapılıyorsa bunun yaşla değil karakterle alakası var, daha düzgün insanlara tanışmanı dilerim.
ne yapabilirim sorusuna gelince kesinlikle sarıya boyat ,veya kızıl-kahveli filan tonlara boyat, düz fönlü kullan saçlarını otomatik olark büyürsün.
31 yaşındayım apartmandakiler üniversiteliyim sanıyor- üstelik evden çıkmıyorum nasıl okul okuduğumu düşünüyorlar bilmiyorum. insanları fazla ciddiye alma herkes bişeyler düşünüyor işte.

- kahve tonlarinda makyaj yapiyorum
+ sakal birak

ay lav duyuru <3

Ben genc yastayim, yasi cok buyuk olup benim yaslarda gosterenlere gipta ediyoruum. Yasim ilerleyince genc gostermemekten korkuyorum. Buyuk gostermek istemiyorum. Stajyer degilde santiye sefi oldugunu soylediginde karsi taraf rahatsizlik duyar zaten biraz. Sen niye sikinti yapiyorsun ki?

Edit: Kizila boyatmayi dusundun mu? Hem cekici hem olgun gozukursun.

25 zaten küçük =)

çok takma beni de stajın ilk günü liseli sanmışlar ama sonra olmadığımı öğrendiler. daha öncede öss için dersaneye kayda gittiğimizde beni sbs için geldim sanmışlardı. ilk başlarda takıyordum artık alıştım...

28'im -hatta 9'um- lisans hazırlık öğrencileri çıkma teklif ettiler -bir değil bir kaç kere -_- - lan dedim, mature mı seviosunuz milf mi seviyosunuz?! onlarla aynı sınıfım sanmışlar :(

hakkaten kıymetini bil şlsdkaikda ya ben seni şundan dolayı çok iyi anlıyorum: millet kaale almıyor. deneyimin yok falan sanıyor. aslında işinde iyi de olsan, bazıları da kıskançlık duyduğundan itin götüne sokmaya çalışıyor -var böyle kadınlar, mesela 35lik bir arkadaşım var, kız -kız dememin nedeni de, o yaşına rağmen 15 yaşında gibi davranması, o da saçma ve yorucu mesela çevresi için. hayır 15 yaşın güzelliğini yaşatsa bişi demicem, içtiği çayın içine elini sokup milletin üstüne serpiyor, sınava kağıtlarını rezil ediyor. ben 15 yaşında dahi olsam yapmam.. neyse- yani sen millete aldırma, öyle gözlük, saç boyama işine de girme. çalıştığın yerde zaten olması gerektiği gibi davranıyorsundur, geri kalanı senin sorunun değil. laubali davranmaya, seni küçük görmeye çalışan olursa da, mesafeni koy, haddini bilmesini sağla. bir de, hakkaten küçüksün, bir de minyon tipliysen yapacağın tek şey kendini kasmadan, aşırı ciddiyet de göstermeden -milleti de sıkmayalım şimdi- sorumluluk sahibi, özgüvenli bir duruş sergilemen. dediğim gibi, kalanı senin problemin değil. tabi ki de sanayici adama kimlik gösterecek değilsin, ama dış görünüş avantaj olduğu kadar da handikap, ve ilk etapta hep bu ön plandadır. yaptığın işle, sorumluluk alıyor olmanla, yaşının insanı olduğunu zaten gösterirsin, ama sonraki aşamalarda tabi. bu da dediğim gibi karşı tarafın sorunu, senin değil.

ha bu arada, sarı saç hakkaten büyük gösterir, bir arkadaşım sırf bu yüzden yapıyordu, ama onun da yüzü o kadar minyondu ki, bildiğin gene liseli tiki gibi duruyordu, gene kimse inanmıyordu, gene kimse inanmıyordu. o yüzden saçı, """""sakalı""""" salla gitsin :D bu arada sakala koptum saldkjslaşdjklsşkdjasd

bende 28 im ama yaşım genelde 18-20 tahmin ediliyor. hatta geçen yıl yani 27 iken babamın tükkana gittim. saç fönlü eyeliner ruj-allık makyaj full, öyle cicili bicili tişört neyin de yok üstümde.(ee 2. üniyi okuyorum ondan okul muhabbeti döndü,ben 3. sınıf deyince 22 falan sanır diye düşündüm,ikinci üni olduğunu düşünmez dedim içimden ) babamın misafiri kaça gidiyon diye sordu 3. sınıf diyince lise 3 sandı. o zaman dedim kendi kendime" demekki makyaj saç baş 2-3 yaş oyanatıyor" diye. sanırım yüzümüzdeki kemik yapısından falan kaynaklı. çok keskin yüz hatlarım yok ondan mı diye düşünürüm hep.

Bu sorunu bir yere yaz, 10 sene sonra oku. Sonra kendine küfredersin.

Ben de yaklaşık 13 yaşımdan beri hep bi 3-4 yaş büyük sanılmaktan yoruldum. Yaklaşık 15 yaşımdan beri de hiçbi bara, konsere girmekte sorun yaşamadım ama bence kıymetini bil :D she was my baby de gelir şimdi. mesela o 10 yaş filan büyük duruyo; o ne yapsın? :D o yüzen şükret bence, elbet bi gün "büyük" göstereceksin.

25 yaşındaki bir insan iş hayatı için çok küçüktür. Gençlerin yoğun çalıştığı sektörlerde belki tecrübeli görülebilirsiniz ama şantiye dediğinize göre inşaat sektöründesiniz. Ben de benzer bir sektördeyim yaşım büyük ve buralarda 25 yaşındaki elemanlar pek ciddiye alınmaz.

Şantiyede çalışmıyorum. Şantiye yok. Eskidendi o. :')
Gidip insanlara sunum yapıp işimi anlatıyorum, yatırımcı buluyorum vs.
Tek isteğim her yeni tanıştığım insanla olan yaş muhabbetinden kurtulmak. Kendimle bir derdim olduğundan değil.

genç gösterdiğinize göre ya zayıfsınız ya da boyunuz kısa. boy kısalığına yapacak bir şey yok topukluya devam. kilo almaya çalışın bence kilo insanı yaşlandıran bir şey. bir de saçı sarıya boyamak da bir alternatif. normalde kumral olan ne kadar arkadaşım varsa saçlarını sarıya boyattıklarında daha olgun duruyorlar.

onlar zaten var.ama yanlardan diyorum.

Yanlardaki usturmaçaları eritmek için aletler var ama ben senin bahsettiğin kıvrımın vücut yapısıyla ilgili bir şey olduğunu, sonradan elde edilemeyeceğini düşünüyorum :)

side plank

"sizin de kafa duz" deyin, gecin.

Yağlarınızı eritin, karbonhidratı azaltın, insülini az salgılayın, kan şekerini dalgalandırmayın, spor yapın.

anatomik olarak belin düzse sonradan kıvrım kazanmıyor. asla göbekli biri olmadım ama belimde hiç bir zaman incecik olmadı yapım öyle .
love handle denilen şeylerden varsa onları yok etmeye çalışmak beli de oldukça ince gösterecektir.

allah vergisi. kıvrılma ihtimali zaten olmayan bir bel ise, her halükarda kıvrılmayacaktır.

Bence de vucudunuzun yapisiyla ilgili.

Vücut yapısı. Benim yağ oranım %15ken bile belim 66 cm'e ancak düşüyor. Belki biraz daha çalışsam 65 olur ama daha düşmesi mümkün değil gibi. Ama popom iyi. Ordan kurtarıyos. Yağ oranınızı düşürün, hala incelmiyorsa popo çalışın bence. aşdkşadl

bi erkek olarak, resimde gösterdiğin kadar ipince olmak zorunda değilsin diyorum ve uzaklaşıyorum

Ergenligini tamamladın mi? Sonrası genetik. Bayağı yağ kaybedersem belki etkisi olur. Liposuction yaptırabilirsin. Ben zayıf değilim ama gayet bel kivrimim var.

ellerini beline koyup sağa sola kıvrılıcaksın belinden ben çocukluğumdan beri yapıyorum bunu muhtemelen tvde görmüştüm. vücuduma göre ciddi ince bi belim var.

kum saati gibi vücudun yoksa olmaz öyle

hulahop çevir. ayrıca vileda sopası, oklava vs +1

biraz genetik bu tür şeyler. istediğin ayarda olabileceğini sanmıyorum hiçbir zaman belinin, fenotipin o şekilde olabilir eğer inceysen. ha yok kafaya taktım diyorsan revoflex ile çalışabilirsin incelttiğini idda ediyor bel çevresini, o da kıvrım yapar kalçana oranla

Side plank falan yapma. Yağ oranını düşür. Bel çevresi insülin kaynaklı. Karbonhidratı SIFIRLA. Spor yap.

senin gibi düşünen çok insan olduğu doğru, fakat senin gibi düşünmeyen daha da çok insan var.

cocugunuza sekilciligi degil dogru insan olmayi ogretin.tabi bunu once sizin asmaniz lazim.ne ben ne annem kapali,beni rahatsiz etmiyor.kolunu gormusum ya da sacini gormemisim.ne olur?

Şüphe derken? çocuğa zarar başörtüyle mi veriliyor?
Not:Başörtülü değilim.asla da düşünmüyorum kullanmayı.

Ya gene daldım ama 1960larda çocuğum bir siyahla aynı okulda mı okuyacak, çocuklarıma siyah bir negro mu öğretmenlik yapacak diye "endişe" taşıyan ırkçı amerikalılar vardı. Nedense benzer telaşlar var farklı formlarda olsa da

herkesin inancına saygılıyım. ama çekincelerim olur açıkcası. ben tesettürlü değilim, çocuğumun öğretmeni tesettürlü olursa çocuğuma bunu açıklayamam gibi geliyor. ilkokula gittiğini düşünelim. öğretmenine 'neden başörtü taktığını sorsa, öğretmeni baş örtüsü allah'ın bize kullanmamızı emrettiği bir şey' dese çocuğumun gözünde ben allah'ın emrine karşı gelen biri olarak görüneceğim, belki bana karşı içten içe nefret besleyecek. bu konuda çekiniyorum.

Çocuk benim için bu dünyada en iyi yetiştirmem gereken varlık. Asla riske atmayacağım tek şey. Kendi elimle çocuğumu kafamda soru işaretleri olan bir yere asla ve asla bırakmam.

Son birkaç senedir görüşlerimi değiştirme yolunda büyük adımlar atmış olsam da insanlara karşı halen önyargılıyım. Bana benzemeyenlere daha tedbirli yaklaşıyorum. Kesinlikle kimsenin özgürlük alanına müdahalem yok ve inançlarına-inançsızlıklarına saygısızlığım da.

Ben, kendim, kendimi ait hissetmediğim dolu ortama girip çıkabilirim ama söz konusu çocuğum olduğunda, içimin rahat etmeyeceğini biliyorum. Onu önyargılar ve peşin hükümlerle yetiştirmek istemezken, bir yandan da bazı şeylerden korumak istemem birbirine tezat oluşturabilir, doğrudur.

Bu noktada bir arkadaşımın söylediği şey söylemek isterim: ''Demokrasiye inanabilirsin kaymak, eşitlik olması gerektiğine, saygı olması gerektiğine, herkesi kucaklamak isteyebilirsin, arkadaşlarını da bu geniş yelpazede seçebilirsin, çevreni de bu yelpazeden oluşturabilirsin. ama özel hayatında, konu kocan olduğunda, bu kadar demokratik yaklaşmak durumunda değilsin.''

Çocuğum olduğunda onu insancıl, açık fikirli, saygılı ve sevgi dolu bir birfey olarak yetiştirmek istiyorum. İnanmasam da keloğlan masalından sonra hz. isa'ya dair bir hikayeyi anlatabilmeyi, ertesi gün buddha'dan bahsedebilmeyi, hz. muhammed'e değinebilmektir hayalim.

ama bu benim gözetimimdeyken tehlikesiz, benim kontrolüm olmayan konularda izin veremem.

Elbette ki belli bir olgunluğa ulaştığında inanmak istediğini ve durmak istediği çizgiyi kendisi çizecek, tüm çabam da bunun için olacaktır ama okul arayışımda bir faktördür öğretmenlerin kim olup olmadığı.

dini simgeleyen birinden ziyade dinsizliği simgeleyen bir öğretmen bana daha fazla huzur verecektir, kendi çocuğumun yetişmesi söz konusu olduğunda.

ama sadece örtü anlamında yaklaşılmasını da hatalı buluyorum, başı açık olup da faşist fikirleri olan birinin de çocuğuma öğretmenlik yapmasını istemem.Görebildiklerimize saldırıp, görebildiklerimizden korumayı seçiyoruz; halbuki göremediğimiz neler var.

Senin gibi zihniyetlerin halen var olmasi ulkenin suan ki durumu gosteriyor

Yalnız değilsin bu iyi haber, sadece azınlıktasın bu da kötü haber

endişeleneceğim şey öğretmeninin başörtülü olması değil alacağı eğitimin kalitesi olurdu.

eğer çok daha iyi bir eğitim alıyor olsaydık zaten başörtüsü için tartışmalar baştan çıkmazdı, sorduğun soruyu tartışmaya bile gerek görmezdik diye düşünüyorum.

başörtülü birinin islamı dikte etmeye çalışmas riski kadar, başı açık birinin islama karşıt görüşleri empoze etmeye çalışması riski var. birincisini ne kadar istemeyeceksem ikincisini de aynı şekilde istemezdim.

ne lan bu adamı ezdikçe ezmişsiniz. arkadaş ben imam kılıklı birinin çocuğuma eğitim veremeyeceğini düşündüğüm kadar kilise papazı tipli biri ya da rahibe tipli birinin ya da budist ya da hindu her neyse birinin de sağlıklı eğitim veremeyeceğini düşünüyorum.

görüşüme saygı duysanıza mk

size kalsa hep size saygı duyulacak.

burda bik bik ötenlerin ineklere tapıldığı için ayyh ne saçmaa inek de kutsal olur muymuş bilmemne diye söylendiğini bilmiyoruz sanki. önce dinciler olarak kendi aranızdaki tartışmayı çözün gidin puta tapanla ineği kutsal görenle güneşe tapanla dost olun cocugunuza onlardan eğitim aldırın sonra gelin bana laf söyleyin.

bitti hadi dağılın

Kim ne kadar vuracaksa vursun. Ben de cocugumun ogretmeni olmasını istemezdim. Ayrica bu sekilcilikten cok daha ote bir sey. Ben buna sekilcilik olarak bakmiyorum. Acikcasi once ogretmenini tanima sansim varsa bunu yapardim. En azindan dusuncelerinin ne yonde oldugunu, kisiligini ogrenmek isterdim.

Cunku kapali olup da bagnaz olan cok insan var, ama acik olup bagnaz olani da var. Yani bunu dis gorunusunden anlayamayiz ama tabii ki on yargi olusurdu bende.

Bazi noktalarda da kaymak+1 tabii ki biz de cocuga sekilci olmayi ogretmeyecegiz. Oglum kizim bak basortululerin hepsi boyledir demeyecegiz. Kimin inancini ne kadar fazla yasadigi beni ilgilendirmez. Ama inancinin dusuncelerine golge dusurdugunu gordum anda orada durur bi dusunurum. Yani bu biraz da kisiye bagli.

Benim ananem de kapali ama bigunden bigune benim basortu kullanmami veyahut o sekil bir sey soylemedi. Saygi yani basta gelen sey.

çocuğumu okula gönderiyor olsaydım öğretmeninin ne giydiğine nasıl giydiğine bakmazdım. baş örtülü olup olmaması hiç bir şeyin göstergesi değildir. iyi insan, iyi eğitimci, iyi öğretmen kıyafetlere bakarak değerlendirilecek şeyler değildir.

Önyargılardan hoşlanmayan, din-dil-ırk ayrımı yapmaktan nefret eden bir insan olarak dürüstçe kendime sorduğumda, maalesef rahatsız olurdum. Başörtülü insanlarla hiçbir sorunum yok, tam tersi birçok açıdan oldukça nitelikli bulduğum en az 3-4 başörtülü kadın var çevremde. Yalnız iş eğitim vermeye geldiğinde sıkıntı yaşadım. Ben kendim lisede 1 sene boyunca sadece başörtülü kadınların öğretmenlik yaptığı bir özel okulda bulundum. Bilimle din bu yönde olumlu yaklaşabilmek için fazla ters düşüyor. Biyoloji, edebiyat, tarih derslerini o sene çok dindar gördüğümü belirtmek zorundayım. Yani öyle kitaplar okuttular ki, kurtuluş savaşının kazanılmasının tek sebebi "yetiş ya muhammed kitabın gidiyor" duaları ve çöken sis bulutları sanki. Çocuğumun böyle bir etki altında kalmasını, osmanlıyı "ecdadımız da ecdadımız" diye anmasını istemem. Eğitim bilimdir ve bilim yapacak insan öncelikle bilime inanmalıdır. Üzgünüm ama böyle.

ahahaha şüphe derken çocuğun beynini hurafeyle, bilime, eleştirel sorgulayıcı düşünceye düşmanlıkla, yanlı bakış açılarıyla doldurur mu şüphesi. ulusalcı ya da ırkçı hocayı da istemezdim ama ne yazık ki onların kafasında bunu gösteren bir simge yok. açık açık ben müslümanım diye bağıran birinin çocuklara karşı objektif bir üslüp kullanamayacağını düşünüyorum çünkü islam'ı yeterince biliyorum. bence islam müminlerin "evet çocuklar demokrasi özgürlük bilim ilerleme ne güzel lay lay lom" falan diyebileceği bir din değil. daha çok sure ezberleme ve namaz kılma, ileri seviyelerde de kelle kesme çarşafa sokma benzeri aktiviteler var. bkz müslümanlar, bkz müslüman ülkeler. yav tebliğ diye bir şey var en basitinden. bebe bunlar be her duydukları kafalarında kalıyor. 18 yaşından sonra dine inanan kaç insan tanıyosunuz allaşkına, adam güler geçer be. kadın yarın gelip çocuklara "evrim mi maymundan mı geliyoruz yani biz hıuhuajsfsjdfmsdf" falan diyebilir. bizde böyle bolca salak hoca vardı mesela. ben başkaları istiyo diye niye bebemi böyle bi ortama sokayım?

@efrasiyab, zenciler gelip beyaz çocuklara "hey niga sen de zenci olsan iyi olur o koca kıçının iyiliği için dostuum" falan demiyolar diye biliyorum.

@kaptan insanlığa odaklanalım da ben çocuğumu dinli yetiştirmek istemiyorsam bu hocaya nasıl güvenicem? milli eğitim bana bunu garanti ediyor mu?

@golden kimse kimsenin çocuğuna bi şey empoze etmese de herkese her şeyi olduğu haliyle, her tarafın kendi bakış açısından anlatsalar, keşke eğitim sistemi öyle olsa.

çocuğunu her türlü dogmadan uzak yetiştirmek isteyen biri olarak, türkiye'de eğitim kalitesi standartlaşmadığı için evet endişe duyardım. birinin başörtülü olması ya da başörtüyle öğretmenlik yapması konusunda sıkıntım yok. ama çocuğuma inancını benimsetmeye çalışmayacağının ve bunu yaparsa durumun tespit edilebileceğinin garantisi yok. bu endişem herhangi bir dine mensup, muhafazakar, aşırı milliyetçi, ırkçı vb her öğretmen için geçerli. başının açık ya da kapalı olması değil mesele.

benim ilkokul öğretmenim sık sık "kızlara hiç yakışıyor mu bu, kızlar böyle yapar mı, siz genç kız olacaksınız yakında vs vs" gibi laflar ederdi mesela. 10-11 yaşındaki çocuğuma böyle kız/erkek ayrımı öğretmeye kalkanın alnını karışlarım. muhafazakar kadınlar da genelde bu ayrımı içselleştirmeye yatkın oldukları için böyle bir ön yargı taşımak bence normal.

okulda dini sembollerden hoslanmam genel olarak bilimle tezat cunku din kavrami. gecmiste bilimin onunu epey tikadi her dinden din adamlari. yani galileo dunya yuvarlak dedi diye yargilandi engizisiyonda derken ogretmen, basi ortuluyse o mesaji yerine otutturamaz gibi geliyor bana. bagdastiramiyorum ben. bir de uni. ye hazirlanirken malum dersaneye gitmistim. fizik dersinde zaman kirilmasindan bahsederken bayan hocamiz, peygamberimiz zamaninda kirildi. hz muhammet kervaniyla bir yere yetisecekmis de mumkun degilmis zaman acisindan. allaha yalvarmis yetismesi icin , allah da zamani kirmis seklinde über bilimsel bir quantum hikaye anlatmisti bize. bilimsel iman kuvvetlendirme calismasi :) boyle sacmaliklarla kafa karistirmayacaklarini da bilemiyor insan.
tabi ki sirf basortusu olanlara ozgu degil bunlar. kimse alinmalisin. ama ögretmensen örnek olmak zorundasin, misyonun var. düsünmeyi, ögrenmeyi, sorgulamayi, anlamayi tesvik etme gorevin var. genis bir vizyon vermeye calisman lazim ki kendi kafan darsa olacak is degil. cok tatili var, memuriyet iyi ya deyip meslek sectiysen zaten vah vah.

başörtülü öğretmenlerin her derste fıkıh dersi verdiğini falan mı sanıyorsunuz? okulda görmese dışarıda görmeyecek mi o çocuk, tv'de görmeyecek mi başörtülü insan? internette okumayacak mı dini emirleri, o zaman sorgulamayacak mı "bana neden öğretmiyorlar" diye?

ya bak onu bunu geçtim, siz sadece kadın yönüne bakıyorsunuz işin. "allahına kadar" dinsizim mesela ben, şu ana kadar öğrencisi olduğum tesettürlü hiçbir öğretmen bana dinle ilgili bir şey empoze etmedi. ama mesela erkek öğretmenlerim çoktu din propagandası yapan, onları nasıl tespit edeceksiniz? badem bıyıklı hoca var mı diye mi bakacaksınız okula, diz kapaklarını mı araştıracaksınız "namaz izi" var mı diye?

vallahi şaşıyorum, billahi şaşıyorum arkadaş...

çocuğum olsa başörtülü bir kadını ilk göreceği yer okul olmayacak evde görecek yeterince... türkiyede çocuk yetiştireceksem zaten bunu bir memleket gerçeği olarak kabul ederim + ben müslümanım (tesettürlü değilim).
evet başörtülü ve bunu dikte etmeye çalışan bir rol modele bayılmam. farkındayım hele anaokulu ve ilkokulda rol modelden çok etkileniyorlar..ama çocuk yetiştirmek böyle bişey onu kafama uymayan benim gibi olmayan herkesten herşeyden nasıl koruayacam ve neden? belki kızım kapanmak isteyecek ilerde o zaman ne yapacaz? ayrıca asker eşi faşist hocaların da cirit attığı okullarda okudum, onlar da hiç bayıldığım kadınlar değillerdi olanca makyajlarına rağmen.herhalde gönlüme göre öğretmen yoktur/çok azdır.
örtülü olsun olmasın çocuğumun öğretmeni hakkında endişelerim olur, örtülü olması ekstra tasa getirmez bana. maalesef, doğru düzgün öğretmen zaten her türlü yok. örtülüsü fazladan kötü değil.

Bu gibi konularda cirlayan ultra islamcilarin cocuklarini rahibe kiyafetli kadinlar egitsin bakalim nasil oluyormus. Siz ilk once hayata tutarli bakmayi ogrenin.

A-aaa kardesim siz herhalde her rahibe.kiyafetliyi her gun sinifta incil dagitacak isa dan bahsedecek saniyorsunuz sanirim.

Okulda rahibe.kiyafeti gormedi.diyelim.disarda tvde vs.gormeyecek mi.bu cocuk. A-aaa

kafa dengi birini bulursun elbet bulamazsan da omzuma kafanı koyabilirsin np

Kız arkadaşlarımla Sex&The City, Gossip Girl veya hoşlandığı çocuklardan konuşmuyoruz. Arkadaşlarım da benim gibi Game of Thrones, Supernatural falan izliyorlar, aynı şeylerden hoşlanıyoruz genel olarak da. Kıvanç Tatlıtuğ izleyen, moda haberi dinleyen yok. Ama 5 yıllık bir kız yurdu geçmişim var, her türlü kadınsal muhabbete kolaylıkla adapte olabilirim. Kadınsal konuları bizim hatunlarla değil, eşcinsel bir arkadaşımla konuşuyorum. Bence ortamında değilsin sadece, habitat uygun değil. Yoksa her hatun böyle değil.

Yalnız değilmişim!
Kolay arkadaşlık kurabilen muhabbeti iyi biri olmama rağmen
Ne kız ne de erkek anlaşabildiğim insan yok
Bi yere kadar evet -genelde kısa süreli- sonra hadi bana eyvallah diyip çekiliyorum kabuğuma. Ölmezsem iyi.

"iştirak etmemek, yalandan iştirak etmekten evladır" buyurmuşlardır.

bu kızlarla ya da erkeklerle alakalı bir durum değil, artık toplumdaki bir çok insan böyle maalesef. nedenine gelince.. birazdan birileri açıklar heralde, ben de bulamadım çünkü.

@aychovsky, elbette hepsi değil; benim eski arkadaşlarım da aynen senin ve benim tariflerimiz gibiydi zaten ve tam da bu yüzden çok mutluydum. ancak maalesef ne okulda, ne gittiğim herhangi bir kursta ne de iş hayatında yeniden karşılaşamadım aklı başında bir insan evladıyla.

nedeni şu; modern insan, idare edemiyor.

Modernlik değil bu. Böyle modern olunuyosa çağdışı kalayım lütfen.

özellikle uzun zaman diliminde var olan arkadaşlıkların bir şekilde sonlanmasının ardından gerçekleşebiliyor bu bahsettiğin tutumun. zamanla uzaklaşmış olman gayet doğal o sebeple,kanımca.. gerek ilgi alanı gerek sohbet açısından mevz-u bahis her ne ise...
bir gruba dahil olmaya çabalama derim. grup ortamındaki kız-kıza diyaloglar yerine birebir diyaloglar ile başla şimdilik uyumun sağlanabildiği bir insan eşliğinde. zamanla rayına oturucaktır.

Aynı şey benim çocukluk arkadaşımla başıma geldi. Birlikte oturduk. O akşam televizyondaki dizilerden bahsetmeye başladı, ben de işteki ortamdan. Konuşacak bir şey bulamadık bütün gece. Ve ne yaptık, alışveriş merkezinde English Home gezdik, nedeni hakkında bir fikrim yok. Bir hata olarak da onunla bir iş yemeğine eşlik ettim ki, aynı senin dediğinden oldum. Şaşkın ördek gibi dolandım bütün gece. Oysa arkadaşlarımın çoğu kadın, 4-5 tane erkek arkadaşım var. Sonuçta bir dışarı çiçeği olarak seni saksıya ekmişler, evdeki diğer bitkilerden bunalıyorsun, o kadar. Umarım yakında sana uygun, güzel bir ortam olur.

konusulan konuyu yonlendirmeyi hic denedin mi? 20 kişilik bir ordu içinde zor olabilir ama denemelisin aralarından ortama ayak uydurmaya çalışan ama aslında yönlendiren biri ile başka sulara yelken açmak isteyen birileri çıkabilir. en azından bir süreliğine tam kafadengin birileri cıkana kadar orta yol bulunur.

6 kişilik bir hatun arkadaş grubuyuz, dizi konuşulduğu zamanları hatırlamıyorum. Alışverişe beraber çıktığımız hiç olmadı, anca tiyatro+sinema+yemek+içmek.

Kadınlara dair şeyleri küçümsüyorsun gibi geldi birazcık. Kadınlarla konuşmayı unuttuğunu sanmıyorum da belki çevren sana sıkıcı geliyordur.

Şu aralar bizde dönen muhabbetler :
1 kişi evleniyor onun hazırlıkları
1 kişi yurtdısına yerleşmeyi düşünüyor
1 kişi asker bekliyor
2 kişinin yurtdısı gezi planları
1 kısının hukuki problemi

bakınca herkesin konusabılecegı konular, oturup da erkeklerden veya platonık asklarımızdan konusup ayrılıklarımıza agladıgımız yaşlar geçti ben ve benim arkadaslarım için.

erkeklerle konuşmak bana da hep daha eğlenceli ve kolay gelmiştir, kendimi bildim bileli. yakın erkek arkadasları olunca ınsan kız arkadasları daha az özlüyor benım deneyımıme göre.

edit: alısveriş yapamıyorum, dükkanlar üstüme üstüme geliyor ve iki parca bir şey almam lazım, istersen beraber alışveriş yapabilik :)

ben de ben de.

ben liseyi yatılı okuduğum için orada birlikte büyüdüğüm çok samimi kız arkadaşlarım var, hala onlarlayım.fakat 23 yaşına geldim, yani en son 14 yaşımda liseye yeni başladığımda arkadaş edinmişim şimdi farkediyorum.karşı cinse yaklaşımları, hayata bakışları, sohbet gündem maddelerini falan düşününce üniversitede tanıştığım hiçbi kız tanıdıkla arkadaş olabileceğimi sanmıyorum :( insanlara nazik davranan biriyim ben, tanıştığım insanları seviyorum da ama asla samimi olamıyorum işte.dışarıda buluştuğumu düşünemiyorum bile onlarla, sıkıntıdan buhran falan geçiririm.ama ben özel üni.de okuyorum tiplerin böyle denk gelmesi belki bundandır.

bide bana içten pazarlıklı, samimiyetsiz, dost olabiliteleri düşük gibi geliyolar.okulda karşılaştığımda bile radara takılmış gibi hissediyorum, kıyafete bakmalar canımlı cicimli gülücüklü konuşmalar.mesela canım bebeğim demelerine de çıldırıyorum.insan arkadaşına cınım der mi?

burda çok güzel kızlar var ama.gün yapalım birlikte bi gün ^^

bi yaştan sonra arkadaş edinmek çok zor yav
benzer sorunlar bende de var. benim lise çevrem (ki kız lisesiydi) hepsi evlendi 2. çocuklarını doğurdular. onların tek muhabbeti çocuk. ki çocukları çok severim, iyi anlaşırım. pek çok çocuklu aradaşım var ama bunlarınki birer prens/prenses. hayatın anlamı anne olmak vs. baby shower'lar bilmem neler gırla. bir de cemaat okulu bu ya! kimlik bunalımı yaşatıyorlar insana.
türkiyeye döndükten sonra hasbelkader tanıştığım insanlar da muhteşem yüzyıl filan konuşuyor işte :( hele o english home muhabbetini açanın diline sağlık, hadi çeyiz düzeni anladım diğer hatunların derdi ne bilmiyorum çıldıracam arkadaş.
yurtdışında çok kafa bi arkadaş ortamım vardı keşke gittiğimiz her yere arkadaşlarımızı götürebilsek...
olmuyor. erkeklerle daha çok konuşuyorum. hiç birşey olmasa dünya kupası konuşuyorum ki aslında futboldan da kptum bayadır ama en azından sabuk öpüğü daraltmayan muhabbet işte. ya da daha evlenme-çocuk muhabbeti etmeyecek genç insanlara muhabbet ediyoum bu konu beni darladı artık çünkü. 25 yaş üstü herkesin tek sorusu tek konusu bu.
makyaj-erkekler- alışveriş konularına meraklı olmayan hatunlar ne yapsın???? şu soruna çözüm bulana ödül verecem hakketen.

aynı beni yazmışsın. biz bizim gibileri neden bulamıyoruz ki?

ben de buna dahilim bir erkek olarak.

sanırım çoğu insan böyle ama kimse dışarıya çaktırmıyor bence.

pandispanyacığım,

senin de bir kadın olduğunu unutma. yeri gelir regl sancından bahsedersin, yeri gelir kılından tüyünden. ama sanmıyorum ki kimsenin hayatı sürekli bunlardan bahsederek geçsin. arkadaşlarınla sürekli bir şeyler konuşmak ya da yapmak zorunda da değilsin aslında. benim bir çocukluk arkadaşım var, altlı üstlü oturuyoruz. kimi zaman birkaç gün boyunca görüşüp haberleşmiyoruz, kimi zaman beraberken tekmişiz gibi takılıyoruz, kimi zaman senin de soruda bahsettiğin sabun köpüğü konulardan konuşuyoruz, kimi zaman da oturup en derininden sohbet ediyoruz. hiçbir şey için zorunda hissetmiyoruz çünkü kendimizi. aynı, hatta benzer bile değiliz ama iyiyiz. böyle birinin varlığını hissetmek bile yetiyor.

grup işlerinde ben de felaketim gerçi. gerek okulda, gerek iş yerinde, kısacası aynı mekanda bulunmak zorunda kişileri sen seçemiyorsun çünkü. ya idare etmek durumda kalıyorsun o gibi yerlerde ya da uzak durmayı tercih ediyorsun. ben uzak kalanlardan oluyorum. ama onu da seçebildiğin arkadaşlarla telafi edebiliyorsun.

tavsiye olarak derim ki erkek cinsli arkadaşlarının manitalara takıl takılabiliyorsan. olmadı, biz toplanıp bi altın günü yaparız ;)

Kızları küçümsüyor gibi durduysam ortada çok büyük bir yanlış anlaşılma olur. Alakası yok çünkü. Yukarıda başka arkadaşların da belirttiği gibi genel sorun "doğru düzgün insan" kalmaması. Erkekler açısından hem erkek arkdaşımın varlığı, hem de eski arkadaşlarımın hala hayatımda durması sebebiyle bir sıkıntı çekmiyorum. Kızlar açısındansa 8 sene geçirdiğim 3 tane kız arkadaşım bir anda kaybolunca ve uzun süre yerlerine yerisini koyamayınca ve artık iş hayatında yanımdaki insanları da seçme eleme şansım kalmayınca işim çok zorlaştı.

devilred, aslında elbette ben de bu muhabbetleri ederim. Burada kızlara verdiğim bi sürü cevap da hep bu konular ağırlıklı zaten. Elbette hayatımızda bunlar da var. Ya da anlaştığım biri için sırf onunla keyifle konuşabileyim diye hiç izlemeyeceğim bir diziye de bakabilirim, böyle esnek noktalarım elbette var. Benim daha öncelikli sorunum mert, her şeyden alınmayan, kıskanmayan, güçlü bir karakteri ve duruşu olan bir insanın hayatımda olması. Ben hayatımda hiçbi arkadaşımı satmadım ama sanırım şu saatten ve yaştan sonra bu kadar gerçek bi dost bulmak çok zor. Çünkü şu an bunu yaşayan herkes uzun yıllardır ve genellikle daha gençliğinden beri o kişiyle arkadaş...

ben kendi adıma şöyle örnekler vereyim
türkiye geldikten sonra bir işyerindeki kızlar sadece ve sadece işleri düştüğünde canımlı cicimli konuşuyorlar benimle. mesela ödemelerde sorun oldu, ben bir yolunu bulup kök söktürdüm patrona sonra ayrıldım. hepsi benden öğrendi. ha yardım ettim hepsine ederim o ayrı ama bunun için canım cicim demelerine gerek yoktu. paralarını aldıktan sonra da bi daha kimse muhatap olmadı.
bir diğer işyeri bir diğer kız bana sürekli erkek arkadaş muhabbeti yapıyordu. ve kuzeninin nasıl 2-3 erkeği idare edip en zengin en iyi olanı ile nasıl evlendiğini ballandıra ballandıra anlatıp duruyordu. bi yandan sürekli bekaret bekaret diyen bi hatun.
yoksa regl'miş ağdaymış ben de konuşurum. ben bu yukarıdaki tipte tavırlardan/insanlardan sıkıldım bunaldım.
bunun kadını erkeği yok diyenler için de belki yoktur ama ben kadınım samimi kadın arkadaşlarım olsun istiyorum. acaba yanlış mı düşünüyoruz biz?
bu arada gün yaparsak bitcoin günü filan yapalım bari.

ahahahahaha niye ama! işte bu! :D evvet!

@kurcalamabozarsin: farkındaysan ben "kadınları sevmiyorum, onlarla anlaşamıyorum" gibi bir duyuru açmadım. Üstüne üstlük birebirde gayet iyi anlaştığımı, grup içinde kadın mevzularında işi batırdığımı da söyledim. Dolayısıyla şu durumda "anlaşamıyorsan sorun sendedir" çıkarımı yapılabilecek bir hal ve vaziyet yok. Hepsine sorsan "arkadaş"ızdır zaten. Oysa ki ben dost olmalık birisini bulamıyorum. İş yerindekilerie bir derdimi paylaşsam ertesi gün onun haricinde 3 kişi daha bu durumu öğrenmiş olur. Biriyle dışarı çıksam iki biradan sonra kendisini taşımam gerekir, cıvıtır, bana uymayan hareketler yapar, o akşamım rezil olur. Bi kahve içmeye gitsek -ki gidiyoruz- tek muhabbetleri sevgilileri/kocaları. Ya da 'kaynanaları' :D ya da işteki insanların dedikodusu ya da devamlı instagram filan. Recep İvedik izleyip 1 hafta kesintisiz bunun muhabbetini yaptılar :D Bu yüzden de bu hep böyle mi gidecek, onların ilgi alanlarıyla mı yakınlaşmaya başlayayım yoksa kendi kriterlerime göre beklemeye devam mı edeyim diye sormuşum. Kendi yazımın özetini çıkarttırdın bana :)

Bu işyerine girip de 1,5 sene boyunca hiçkimse hakkında tek bir dedikodu yapmayan, hiçkimseyle tek bir tartışma/kavga yaşamayan ilk ve tek kişi benim. Kapıdan çıkanın dedikodusu yapılmaya başlanıyor. Savaş alanı gibi devamlı bi tartışma ve çekişme sözkonusu. Hangisine sorsanız en uyumlu ve güvenilir insan olarak beni söylerler. Bu zamana kadar istisnasız herbirine birçok yardımım dokundu; karşılığında iyilik gördüklerim de oldu.

Ama elbette dost olmak istediğim insanda istediğim kriteri arama hakkım var. Yüzeysellikten ölen ya da ikiyüzlü birisini benim hayatıma bir dost olarak sokma imkanım yok, çünkü ben onlara böyle davranmıyorum, üzgünüm.

Cevabımın bir kesinligi yok tabi ama kendi tecrubemden ornek vereyim. İvecte master yaptigim sure boyunca oturma iznim olmasina ragmen, oranin vatandaslarina verilen saglik sigortasindan yararlanamiyordum. Ayrica oradaki guney afrikali bir arkadasim, isvecli bir kadinla evli oldugu icin kalici oturma iznine sahip olmasina ragmen, 3 yili doldurup vatandasliga basvurabilecegi icin seviniyordu. Anladigim kadariyla o dahi vatandas olmadan tam haklardan yararlanamiyor. Bu durumda isvec icin olan sozlesmenin de arkadasini kapsamiyor olmasi daha mantikli gibi.

resident: oturma izni
citizen: vatandaşlık

vatandaşlık hakları dikkate alınacağı için finlandiya ile olan anlaşmalar göz önüne alınır.

isveç ile finlandiya avrupa birliği üyesi, herkes avrupa vatandaşı olduğu için oturma izni, vergi gibi konularda ortak bir alan/pazar içinde oldukları için sorun olmuyor.

bunun vatandaşlıkla ne kadar alakası var bilmiyorum. isveçteki sağlık sigortası burada geçiyorsa geçiyordur. (geçip geçmediğini bilmiyorum)
misal dünya kdar almancı var, adamlar buraya geldiğinde oradaki sigortayı ADAC'ı vs vs'yi kullanıyor zira burda geçerli bu adamların hepsi alman vatandaşı değil.
önemli olan sigorta şirketinin ne dediği, isveçtede ek bi şirket yokytur herhalde... sigorta şirketlerinin poliçalerinde zibilyon tane şartı kaidesi oluyor, kendisi gidip sormalı.
böyle şeyler dinamik..bizim başımıza senelerce bela olan AT-11 geçenlerde çözüldü misal. gidip taze bilgi alsın.

Cikolatanin kendisi.

Bir parca cikolatayi agzina atacaksin, sonra sicak kahve onu eritecek, damagina bastiracaksin, mmh.

çilek. mozaik pasta.

ağır şeyler yemiyorum. ülker'in yeni çikolatalı form krakerleri var. onunla süper oluyor.

frambuazli cheesecake.

ezme çikolata var.

İçi ezme dışı sert. Çok güzel oluyor. Coffe Mania'da var.

çikolata

fortisvita +1

ama genelde kahve cheesecakein bahanesi oluyor, cheesecakei her şeyle, ve dahi sade yiyebilen bir insanım.

elektronik sigara emiklemeyi seviyorum, önceden sigara içmeyi severdim, bir şey yerken bir şey içemeyengillerdenim ancak yedikten sonra...

truff olabilir
meyveli karamelli (karameli zaten sevmem) şeyleri yakıştıramıyorum ben kahveye
kurabiye de olur, çikolata parçalı mesela. çikolatalı herşey olur gerçi :P

türk kahvesi:
bitter çikolata
lokum
bir de dondurma seviyorum ben tuhaf gelecek ama.


filtre kahve:
tarçınlı kurabiye, zencefil de olur tabii :=)
meyveli cheesecake

kesinlikle limonlu cheesecake.

Icinde cikolata olan hersey

Güllü lokum. Güllü lokum yok ise herhangi bir lokum tercihim olabilir.

kek ve cupcake disinda hersey olur. kuru kuru kek yemek hic zevkli bir durum degil. digerlerinin hepsini yerim.

toblerone

Islak puro. Yemiyorum gerçi içiyorum ama...

kamil koçtaki biscotti.

Mozaik pasta

limonlu cheesecake +1.
bir de starbucks'ın limon kremalı keki var. iki kere denedim ama kremasını tam tutturamadım. sen becerirsin kesin, keşfetsene şu limon kremasını yaa nolur :) benim yaptığım çok keskin oluyor bunlarınki yumuşacık.

Espresso bazlı kahvelerde bitter çikolata veya her türlü kurabiye.
Türk kahvesiyle lokum. Pasta vb kremalı şeyler yiyemiyorum kahveyle.

holland caramel waffles

donut,muffin amerikan polisi gibiyim amk :D

Hiçbiri. Fındık yerim.

çikolatalı muffin fakat ayda bir yerim :)

Uno tarçınlı elmalı tart

Türk kahvesi - Sade olarak içerim.
NesCafe veya Filtre Kahve ile de Kurabiye/un Kurabiyesi severim.

@batuhan, niye?

bizim oraya saldırma ihtimalimiz yok.
türkiyenin oraya saldırması için, tamamen pkk kontrolündeki yerlerden ve sınırdan geçmesi gerekiyor. önce bi 5-6 sene pkk ile savaşıp ordunu geçireceksin sınırdan, sonra musuldan ışid'den intikam alacaksın. bu da mümkün değil.

@kamera motor abi cahillik olabilir ama turkiye'nin ucagi helikopteri yok mu? age of degil ki bu atlilarla kademe kademe gidelim. pkk da f16 yok heralde it dalasi yapacak.

vaziyete gel aq yil olmus 2014.. tobe yarabbi.

sadece musul'daki konsolosluktan bahsediyorsak; f-16 ile konsolosluğu nasıl kurtarmayı düşünüyorsun pescador evladım?
kamera motor'un kast ettiği şey de şu olsa gerek : bizim bu adamlarla "hava" yahut deniz (çok zekiyim evet) yapma şansımız maalesef yok. adı ordu da olsa genel itibariyle gerilla savaşı yapan adamlardan bahsediyoruz bin tane grup var hepsi birbiriyle savaşıyor. ordu düzeniyle böyle gerilla savaşı yapan kimselye savaşamazsınız olabilseydi sittin senedir PKK ,le mücadelemiz biterdi.
hasılı vel kelam. evet ordumuz vr f-16 var roket var füze var ..var da sivillerin olduğu savaş "meydanı" olmayan bir ortamda şehrin anasını bellemek gibi bir seçenek de yoksa bunlar bir işe yaramıyor. ya da biz yartamıyoruz diyelim: roboski olayı gibi halkı öldürüyorsunuz işte, biz o kadar becerebiliyoruz.
ha bana kalsa ortadoğuya atom bombası atsınlar...

market poşetleri içinde toplayıp sonra büyük çöp poşetiyle atıyoruz.

Normal çöpleri market poşetiyle, geri kazanılabilir olanları çöp poşetiyle atıyorum.

çöp poşeti hariç eve poşet sokmamaya çalışıyorum. evet olabilir.

Değişiyor, genelde market poşetlerini kullanırız bunun için..
Her gün atılır ama bazen bir iki gün kalabiliyor onlar da çöp poşetinde toplanır öyle atılır..

Bence ekonomik durumla ilgisi yok..

organik çöpü çöp poşetiyle, geri kalanı market... ekonomik durum göstergesi olamaz... belki bazı hastalıklı kafalar için...

Cop posetleri pahali, market posetleriyle atıyorum. Hatta evde poset kalmadigi zaman gidip istiyorum bakkaldan, marketten.

market poşetiyle atıyorum.

genelde market poşeti, hatta öğrenci evimizde bir çöp kutumuz bile yok direkt poşete

ekonomik durum göstergesi olur. çöp poşetleri epey pahalı.

market posetiyle atiyoruz.

pkesinlikle ekonomik ve sosyal durum gostergesi. gelir durumu iyi olanlar marketten korozo cop poseti aliyorlardir. biz fakirler market poseti kullaniriz

Ev içinde market poşetleri ile. Daha sonra apartman görevlisine veriyoruz akşam. O da büyük, içinde çöp poşeti olan kova(!) ile toplayıp çöpe atıyor. Plastikler ve camlar apartmanda ayrı yerde toplanıyor.

Ekleme: ekonomik ve sosyal durum ile alakası olduğunu sanmıyorum. İnsanlar genelde fakirlikten değil, öyle boşuna birikip çöp olmasın, işe yarasın diyorlar diye market poşetleri kullanıyorlar.

ikinci soru, burada (denizli) olabilemez. çöp poşetlerini belediye dağıtıyor.

hep market poşetiyle atıyorum.

çöp poşetiyle. valla benimki gayet çöp suyu denen iğrenç şeyle muhatap olmamak için, market poşetleri illaki deliniyor bir de büyük çöp kullanıyorum büyük poşet gerekiyor zaten.